a30a4
a30a4- Dünyanın
İmtihan Yeri Olması
Andolsun ki sizi biraz korku ve
açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz.
(Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele! (Bakara: 2/155)
Kafir olanlar için dünya hayatı
câzip kılındı. (Bu yüzden) onlar, iman edenler ile alay ederler. Oysa ki, (iman
edip) inkardan sakınanlar kıyamet gününde onların üstündedir. Allah dilediğine
hesapsız lütufta bulunur. (Bakara: 2/212)
(Ey müminler!) Yoksa siz,
sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete
gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle
sarsılmışlardı ki, nihayet peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı
ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır. (Bakara: 2/214)
Eğer siz (Uhud'da) bir acıya
uğradınızsa, (Bedir'de de düşmanınız olan) o kavim de benzer bir acıya
uğramıştır. O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir
topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.) Ta ki Allah, iman edenleri ortaya
çıkarsın ve aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez. (Al-i İmran:
3/140)
Bir de (böylece) Allah, iman
edenleri günahlardan temize çıkarmak, kafirleri de helâk etmek ister. (Al-i
İmran: 3/141)
Yoksa Allah içinizden cihad
edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi
sandınız? (Al-i İmran: 3/142)
Siz Allah'ın izni ile
düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vaadini yerine getirmiştir. Nihayet,
öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra
zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve
âsi oldunuz. Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı. Sonra
Allah, denemek için sizi onlardan (onları mağlup etmekten) alıkoydu. Ve andolsun
sizi bağışladı. Zaten Allah, müminlere karşı çok lütufkârdır. (Al-i İmran:
3/152)
İki birliğin karşılaştığı gün
sizin başınıza gelenler, ancak Allah'ın dilemesiyle olmuştur ki, bu da,
müminleri ayırdetmesi ve münafıkları ortaya çıkarması için idi. Bunlara: "Gelin,
Allah yolunda çarpışın; ya da savunma yapın" denildiği zaman, "Harbetmeyi
bilseydik, elbette sizin peşinizden gelirdik" dediler. Onlar o gün, imandan çok,
kafirliğe yakın idiler. Ağızlarıyla, kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Halbuki
Allah, onların içlerinde gizlediklerini daha iyi bilir. (Al-i İmran: 3/166-167)
Allah, müminleri (şu)
bulunduğunuz durumda bırakacak değildir; sonunda murdarı temizden ayıracaktır.
Bununla beraber Allah, size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah,
elçilerinden dilediğini ayırdeder. O halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin.
Eğer iman eder, takvâ sahibi olursanız sizin için de çok büyük bir ecir vardır.
(Al-i İmran: 3/179)
Andolsun ki, mallarınız ve
canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap
verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder
ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir.
(Al-i İmran: 3/186)
Sana da, daha önceki kitabı
doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) gönderdik. Artık
aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların
arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şeriat ve bir yol verdik. Allah
dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve
şeriatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle
yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz
şeylerin (gerçek tarafını) O haber verecektir. (Maide: 5/48)
Andolsun ki, senden önceki
ümmetlere de elçiler gönderdik. Ardından boyun eğsinler diye onları darlık ve
hastalıklara uğrattık. (En’am: 6/42)
"Aramızdan Allah'ın kendilerine
lütuf ve ihsanda bulunduğu kimseler de bunlar mı!" demeleri için onların bir
kısmını diğerleri ile işte böyle imtihan ettik. Allah şükredenleri daha iyi
bilmez mi? (En’am: 6/53)
Dinlerini bir oyuncak ve bir
eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak!
Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felâkete dûçar olmaması için Kur'an ile
nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçi. O,
bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar kazandıkları
(günahlar) yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr ettiklerinden dolayı
onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır. (En’am:
6/70)
Ey cin ve insan topluluğu!
İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu günle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran
peygamberler gelmedi mi! Derler ki: "Kendi aleyhimize şahitlik ederiz." Dünya
hayatı onları aldattı ve kafir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik
ettiler. (En’am: 6/130)
Sizi yeryüzünün halifeleri
kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden
derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve
gerçekten O bağışlayan merhamet edendir. (En’am: 6/165)
O kafirler ki, dinlerini bir
eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı onları aldattı. Onlar, bu günleri ile
karşılaşacaklarını unuttukları ve âyetlerimizi bile bile inkar ettikleri gibi
biz de bugün onları unuturuz. (A’raf: 7/51)
Biz hangi ülkeye bir peygamber
gönderdiysek, ora halkını, (peygambere baş kaldırdıklarından ötürü bize)
yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır. (A’raf: 94)
Onlar da, sen bize (peygamber
olarak) gelmeden önce de geldikten sonra da bize işkence edildi, dediler.
(Musa), "Umulur ki Rabbiniz düşmanınızı helâk eder ve onların yerine sizi yer
yüzüne hakim kılar da nasıl hareket edeceğinize bakar" dedi. (A7raf: 7/129)
Onlara, deniz kıyısında bulunan
şehir halkının durumunu sor. Hani onlar cumartesi gününe saygısızlık gösterip
haddi aşıyorlardı. Çünkü cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar meydana
çıkarak akın akın onlara gelirdi, cumartesi tatili yapmadıkları gün de
gelmezlerdi. İşte böylece biz, yoldan çıkmalarından dolayı onları imtihan
ediyorduk. (A’raf: 7/163)
Onları (yahudileri) gurup gurup
yeryüzüne dağıttık. Onlardan iyi kimseler vardır, yine onlardan bundan aşağıda
olanları da vardır. (Kötülüklerinden) belki dönerler diye onları iyilik ve
kötülüklerle imtihan ettik. (A’raf: 7/168)
(Savaşta) onları siz
öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları; attığın zaman da sen atmadın, fakat
Allah attı (onu). Ve bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı).
Şüphesiz Allah işitendir, bilendir. (Enfal: 8/17)
Biliniz ki, mallarınız ve
çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfat Allah'ın katındadır. (Enfal:
8/28)
Yoksa, Allah, sizden, cihad
edip Allah, Peygamber ve müminlerden başkasını kendilerine sırdaş edinmeyenleri
ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan
haberdardır. (Tevbe. 9/16)
Onlar, her yıl bir veya iki kez
(çeşitli belalarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe
ediyorlar ne de ibret alıyorlar. (Tevbe. 9/126)
Rabbin dileseydi bütün
insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilafa düşmeye devam
edecekler. (Hud: 11/118)
Allah, (ibret için) bir ülkeyi
örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her yerden bol bol gelirdi.
Sonra onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara,
yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısını tattırdı. (Nahl: 16/112)
Biz, insanların hangisinin daha
güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine
mahsus bir zinet yaptık. (Kehf: 18/7)
Dediler ki: "Seni, bize gelen
açık açık mucizelere ve bizi yaratana tercih edemeyiz. Öyle ise yapacağını yap!
Sen, ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin." (Taha: 20/72)
Her canlı, ölümü tadar. Bir
deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize
döndürüleceksiniz. (Enbiya: 21/35)
Şüphesiz bunda (Nuh ve kavminin
başından geçenlerde) birtakım ibretler vardır. Hakikaten biz (kullarımızı böyle)
deneriz. (Mü’minun: 23/30)
(Resûlüm!) Senden önce
gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda
dolaşırlardı. (Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan
(vesilesi) kıldık; (bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin herşeyi hakkıyla
görmektedir. (Furkan: 25/20)
Kitaptan (Allah tarafından
verilmiş) bir ilmi olan kimse ise: Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm,
dedi. (Süleyman) onu (melikenin tahtını) yanıbaşına yerleşmiş olarak görünce:
Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere
Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur,
nankörlük edene gelince, o bilsin ki, Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok
kerem sahibidir. (Neml: 27/40)
İnsanlar, imtihandan
geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?
(Ankebut: 29/2)
Andolsun ki, biz onlardan
öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya
çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır. (Ankebut: 29/3)
İnsanlardan kimi vardır ki:
"Allah'a inandık" der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların
işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Halbuki Rabbinden bir nusret gelecek
olsa, mutlaka, "Doğrusu biz de sizinle beraberdik" derler. İyi de, Allah,
herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir? (Ankebut: 29/10)
İnsanların bizzat kendi
işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir
kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler. (Rum:
30/41)
Ey İnsanlar! Rabbinize karşı
gelmekten sakının. Ne babanın evladı, ne evladın babası nâmına bir şey
ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın
dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi
kandırmasın. (Lokman: 31/33)
En büyük azaptan önce, onlara
mutlaka en yakın azaptan tattıracağız; olur ki (imana) dönerler. (Secde: 32/21)
İşte orada iman sahipleri
imtihandan geçirilmiş ve şiddetli bir sarsıntıya uğratılmışlardı. (Ahzab: 33/11)
Ey Peygamber! Eşlerine şöyle
söyle: Eğer dünya dirliğini ve süsünü (refahını) istiyorsanız, gelin size
boşanma bedellerinizi vereyim de, sizi güzellikle salıvereyim. (Ahzab: 33/28)
Eğer Allah'ı, Peygamberini ve
ahiret yurdunu diliyorsanız, bilin ki, Allah, içinizden güzel davrananlar için
büyük bir mükâfat hazırlamıştır. (Ahzab: 33/29)
Biz emaneti, göklere, yere ve
dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan)
korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir. (Ahzab: 33/72)
Halbuki şeytanın onlar üzerinde
hiçbir nüfuzu yoktu. Ancak ahirete inananı, şüphe içinde kalandan ayırdedip
bilelim diye (ona bu fırsatı verdik). Rabbin gerçekten her şeyi koruyandır.
(Sebe: 34/21)
Onlar orada: Rabbimiz! Bizi
çıkar, (önce) yaptığımızın yerine iyi işler yapalım! diye feryat ederler. Size
düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da
gelmedi mi? (Niçin inanmadınız?) Şimdi tadın (azabı)! Zalimlerin yardımcısı
yoktur. (Fatır: 35/37)
İnsana bir zarar dokunduğu
zaman bize yalvarır. Sonra, kendisine tarafımızdan bir nimet verdiğimiz vakit,
"Bu bana ancak bilgimden dolayı verilmiştir" der. Hayır o, bir imtihandır, fakat
çokları bilmezler. (Zümer: 39/49)
İnkâr edenler ateşe
arzolunacakları gün (onlara şöyle denir): Dünyadaki hayatınızda bütün güzel
şeylerinizi harcadınız, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız
yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı alçaltıcı bir azap
göreceksiniz! (Ahkaf: 46/20)
(Savaşta) inkar edenlerle
karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onlara iyice vurup sindirince
bağı sıkıca bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya
fidye karşılığı salıverin. Durum şu ki, Allah dileseydi, onlardan intikam
alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere
gelince, Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz. (Muhammed: 47/4)
Andolsun ki içinizden cihad
edenlerle sabredenleri belirleyinceye ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi
imtihan edeceğiz. (Muhammed: 47/31)
Şüphesiz zulmedenlere, ondan
başka da azap vardır. Fakat çokları bilmezler. (Tur: 52/47)
O ki, hanginizin daha güzel
davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok
bağışlayıcıdır. (Mülk: 67/2)
Biz, vaktiyle "bahçe
sahipleri"ne bela verdiğimiz gibi, onlara da bela verdik. Hani onlar (bahçe
sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine
yemin etmişlerdi. Onlar istisna da etmiyorlardı. (Kalem: 68/17-18)
İnsan, kendisinin başıboş
bırakılacağını mı sanır! (Kıyamet: 75/36)
Gerçek şu ki, biz insanı
katışık bir nutfeden (erkek ve kadının dölünden) yarattık; onu imtihan edelim
diye, kendisini işitir ve görür kıldık. (İnsan: 76/2)
İnsan var ya, Rabbi kendisini
imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde "Rabbim bana ikram
etti" der. (Fecr: 89/15)
Onu imtihan edip rızkını
daralttığında ise "Rabbim beni önemsemedi" der. (Fecr: 89/16)
|