a35b
a35b- En Büyük
İmtihana Tabi Tutulanların Peygamberler Olması
Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı
verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da
mucizeler verdik. Ve onu, Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. (Ne var ki)
gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe, ona karşı büyüklük
tasladınız. (Size gelen) peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını
da öldürdünüz. (Bakara: 2/87)
Kendilerine: Allah'ın
indirdiğine iman edin, denilince: Biz sadece bize indirilene (Tevrat'a)
inanırız, derler ve ondan başkasını inkar ederler. Halbuki o Kur'an, kendi
ellerinde bulunan Tevrat'ı doğrulayıcı olarak gelmiş hak kitaptır. (Ey
Muhammed!) Onlara: Şayet siz gerçekten inanıyor idiyseniz daha önce Allah'ın
peygamberlerini neden öldürüyordunuz? deyiver. (Bakara: 2/91)
Sana haram ayı, yani onda
savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır. (İnsanları)
Allah yolundan çevirmek, Allah'ı inkar etmek, Mescid-i Haram'ın ziyaretine mâni
olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de
adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi
dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim,
dininden döner ve kafir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da
ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar.
(Bakara: 2/217)
Allah'ın âyetlerini inkar
edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adaleti emreden
insanları öldürenler (yok mu), onlara acı bir azabı haber ver! (Al-i İmran:
3/21)
Bir peygambere, emanete hıyanet
yaraşmaz. Kim emanete (devlet malına) hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik
ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra herkese -asla haksızlığa
uğratılmaksızın- kazandığı tastamam verilir. (Al-i İmran: 3/161)
"Doğrusu Allah bize, (gökten
inen) ateşin yiyeceği (yakıp kor edeceği) bir kurban getirmedikçe hiçbir
peygambere inanmamamızı emretti" diyenlere şöyle de: Size, benden önce
mucizelerle, (özellikle) dediğiniz (mucize) ile nice peygamberler geldi. Eğer
doğru insanlar iseniz, ya onları niçin öldürdünüz? (Al-i İmran: 3/183)
(Resûlüm!) Eğer seni
yalancılıkla itham ettilerse (yadırgama); gerçekten, senden önce apaçık
mucizeler, sahifeler ve aydınlatıcı kitap getiren nice peygamberler de
yalancılıkla itham edildi. (Al-i İmran: 3/184)
Allah'ın sana lütfu ve
esirgemesi olmasaydı, onlardan bir güruh seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar
yalnızca kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana
Kitab'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın lütfu sana
gerçekten büyük olmuştur. (Nisa: 4/113)
(Sana şu talimatı verdik):
Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma. Allah'ın
sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer
(hükümden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir
kısmını onların başına bela etmek ister. İnsanların birçoğu da zaten yoldan
çıkmışlardır. (Maide. 5/49)
Andolsun ki İsrailoğullarının
sağlam sözünü aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Ne zaman bir peygamber
onlara nefislerinin arzu etmediğini (ilâhî hükümleri) getirdi ise bir kısmını
yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler. (Maide: 5/70)
Allah o zaman şöyle diyecek:
"Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene (verdiğim) nimetimi hatırla! Hani seni
mukaddes ruh (Cebrail) ile desteklemiştim; (bu sayede) sen beşikte iken de
yetişkin çağında da insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı (okuyup yazmayı),
hikmeti, Tevrat ve İncil'i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan, kuş şeklinde bir
şey yapıyordun da ona üflüyordun, hemen benim iznimle o bir kuş oluyordu. Yine
benim iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Ölüleri benim
iznimle (hayata) çıkarıyordun. Hani İsrailoğullarını (seni öldürmekten)
engellemiştim; kendilerine apaçık deliller (mucizeler) getirdiğin zaman
içlerinden inkar edenler, "Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir"
demişlerdi. (Maide: 5/110)
Senden önceki peygamberlerle de
alay edilmiş, bu yüzden onlarla alay edenleri alay ettikleri şey (azap)
kuşatıvermişti. (En’am: 6/10)
Onlardan seni (okuduğun
Kur'an'ı) dinleyenler de vardır. Fakat onu anlamalarına engel olmak için
kalplerinin üstüne perdeler, kulaklarına da ağırlık verdik. Onlar her türlü
mucizeyi görseler bile yine de ona inanmazlar. Hatta o kafirler sana
geldiklerinde: "Bu Kur'an eskilerin masallarından başka bir şey değildir"
diyerek seninle tartışırlar. (En’am: 6/25)
Andolsun ki senden önceki
peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine
rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın kelimelerini
(kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. Muhakkak ki peygamberlerin
haberlerinden bazısı sana da geldi. (En’am: 6/34)
Böylece biz, her peygambere
insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine
yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları
uydurdukları şeylerle başbaşa bırak. (En’am: 6/112)
Kavminden ileri gelenler
dediler ki: Biz seni gerçekten apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz! (A’raf:
7/60)
Dedi ki: "Ey kavmim! Bende
herhangi bir sapıklık yoktur; fakat ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş
bir elçiyim. (A’raf: 7/61)
Kavminden ileri gelen kafirler
dediler ki: Biz seni kesinlikle bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten
seni yalancılardan sanıyoruz. (A’raf: 7/66)
"Ey kavmim! dedi, ben beyinsiz
değilim; fakat ben âlemlerin Rabbinin gönderdiği bir elçiyim. (A’raf: 7/67)
Derken o dişi deveyi ayaklarını
keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: Ey Salih! Eğer sen
gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler. (A’raf:
7/77)
Kavminin cevabı: Onları (Lût'u
ve taraftarlarını) memleketinizden çıkarın; çünkü onlar fazla temizlenen
insanlarmış! demelerinden başka bir şey olmadı. (A’raf: 7/82)
Kavminden ileri gelen
kibirliler dediler ki: "Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber inananları
memleketimizden kesinlikle çıkaracağız veya dinimize döneceksiniz." (Şuayb):
İstemesek de mi? dedi. (A’raf: 7/88)
Kavminden ileri gelen kafirler
dediler ki: Eğer Şuayb'a uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız. (A’raf:
7/90)
Firavun'un kavminden ileri
gelenler dediler ki: Bu çok bilgili bir sihirbazdır. Sizi yurdunuzdan çıkarmak
istiyor. Ne buyurursunuz? (A’raf: 7/109-110)
Firavun'un kavminden ileri
gelenler dediler ki: Musa'yı ve kavmini, seni ve tanrılarını bırakıp yeryüzünde
bozgunculuk çıkarsınlar diye mi bırakacaksınız? (Firavun): "Biz onların
oğullarını öldürüp, kadınlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek
üstünlükteyiz" dedi. (A’raf. 7/127)
Onlara bir iyilik (bolluk)
gelince, "Bu bizim hakkımızdır" derler; eğer kendilerine bir fenalık gelirse
Musa ve onunla beraber olanları uğursuz sayarlardı. Bilesiniz ki, onlara gelen
uğursuzluk Allah katındandır, fakat onların çoğu bunu bilmezler. (A’raf: 7/131)
Hatırla ki, kafirler seni tutup
bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak
kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu.
Çünkü Allah tuzak kuranların en iyisidir. (Enfal: 8/30)
Eğer siz ona (Resûlullah'a)
yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kafirler
onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı;
hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına: Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir,
diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu
sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kafir olanların sözünü alçalttı.
Allah'ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir. (Tevbe:
9/40)
(Yine o münafıklardan:) O
(Peygamber, her söyleneni dinleyen) bir kulaktır, diyerek Peygamberi incitenler
de vardır. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü o Allah'a inanır,
müminlere güvenir ve o, sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah'ın
Resûlüne eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır. (Tevbe: 9/61)
(Resûlüm!) Onların
(inkarcıların) sözleri seni üzmesin. Çünkü bütün izzet (ve üstünlük)
Allah'ındır. O, işitendir, bilendir. (Yunus: 10/65)
Onlara Nuh'un haberini oku:
Hani o kavmine demişti ki: "Ey kavmim! Eğer benim (aranızda) durmam ve Allah'ın
âyetlerini hatırlatmam size ağır geldi ise, ben yalnız Allah'a dayanıp
güvenirim. Siz de ortaklarınızla beraber toplanıp yapacağınızı kararlaştırın.
Sonra işiniz başınıza dert olmasın. Bundan sonra (vereceğiniz) hükmü, bana
uygulayın ve bana mühlet de vermeyin." (Yunus: 10/71)
Katımızdan onlara hak (mucize)
gelince: "Bu elbette apaçık bir sihirdir" dediler. (Yunus: 10/76)
Onlar dediler ki: Babalarımızı
üzerinde bulduğumuz (dinden) bizi döndüresin ve yeryüzünde ululuk sizin ikinizin
olsun diye mi bize geldin? Halbuki biz size inanacak değiliz. (Yunus: 10/78)
Belki de sen (müşriklerin:)
"Ona (gökten) bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!"
demelerinden ötürü sana vahyolunan âyetlerin bir kısmını (duyurmayı) terk
edeceksin ve bu yüzden ruhun daralacaktır. (İyi bil ki) sen ancak bir
uyarıcısın. Allah ise her şeye vekîldir. (Hud: 11/12)
Kavminden ileri gelen kafirler
dediler ki: "Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Bizden,
basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu görmüyoruz.
Ve sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis sizin yalancılar
olduğunuzu düşünüyoruz." (Hud: 11/27)
Dediler ki: Ey Nuh! Bizimle
mücadele ettin ve bize karşı mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen,
kendisiyle bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir! (Hud: 11/32)
Dediler ki: Ey Hûd! Sen bize
açık bir mucize getirmedin, biz de senin sözünle tanrılarımızı bırakacak değiliz
ve biz sana iman edecek de değiliz. (Hud: 11/53)
Biz "Tanrılarımızdan biri seni
fena çarpmış!" demekten başka bir söz söylemeyiz! (Hûd) dedi ki: "Ben Allah'ı
şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım."
(Hud: 11/54)
"O'ndan başka (taptıklarınızın
hepsinden uzağım). Haydi hepiniz bana tuzak kurun; sonra da bana mühlet
vermeyin!" (Hud: 11/55)
Dediler ki: Ey Salih! Sen
bundan önce içimizde ümit beslenen birisiydin. (Şimdi) babalarımızın
taptıklarına tapmaktan bizi engelliyor musun? Doğrusu biz, bizi kendisine
(kulluğa) çağırdığın şeyden ciddi bir şüphe içindeyiz. (Hud: 11/62)
Biz, onların seni dinlerken ne
maksatla dinlediklerini, kendi aralarında fısıldaşırlarken de o zalimlerin:
"Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!" dediklerini çok iyi
biliriz. (İsra: 17/47)
Derken, Firavun onları ülkeden
çıkarmak istedi. Bu yüzden biz onu ve maiyyetindekilerin hepsini (denizde)
boğduk. (İsra: 17/103)
İşte, inkar ettikleri,
âyetlerimi ve resûllerimi alaya aldıkları için onların cezası cehennemdir.
(Kehf: 18/106)
(Babası:) Ey İbrahim! dedi, sen
benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, andolsun seni
taşlarım! Uzun bir zaman benden uzak dur! (Meryem: 19/46)
Hani, kız kardeşin gidip "Ona
bakacak birini size bulayım mı?" diyordu. Böylece seni, gözü gönlü mutluluk
dolsun ve üzülmesin diye annene geri verdik. Ve sen, birini öldürdün de seni
endişeden kurtardık. Seni iyiden iyiye denemeden geçirdik. Bunun için yıllarca
Medyen halkı arasında kaldın. Sonra takdire göre (bu makama) geldin ey Musa!
(Taha: 20/40)
Şöyle dediler: "Bu ikisi,
muhakkak ki, sihirleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak ve sizin örnek yolunuzu
ortadan kaldırmak isteyen iki sihirbazdırlar sadece." (Taha: 20/63)
Rablerinden kendilerine ne
zaman yeni bir ihtar gelse, onlar bunu, hep alaya alarak, kalpleri oyuna,
eğlenceye dalarak dinlemişlerdir. O zalimler şöyle fısıldaştılar: Bu (Muhammed),
sizin gibi bir beşer olmaktan başka nedir ki! Siz şimdi gözünüz göre göre büyüye
mi kapılıyorsunuz? (Enbiya: 21/2-3)
"Hayır, dediler, (bunlar) saçma
sapan rüyalardır: bilakis onu kendisi uydurmuştur; belki de o, şairdir. (Eğer
öyle değilse) bize hemen, öncekilere gönderilenin benzeri bir âyet getirsin."
(Enbiya: 21/5)
(Resûlüm!) Kafirler seni
gördükleri zaman: "Sizin ilâhlarınızı diline dolayan bu mu?" diyerek seni hep
alaya alırlar. Halbuki onlar, çok esirgeyici Allah'ın Kitabını inkar edenlerin
ta kendileridir. (Enbiya: 21/36)
Andolsun, senden önceki
peygamberlerle de alay edildi; ama onları alaya alanları, o alay konusu
ettikleri şey kuşatıverdi. (Enbiya: 21/41)
(Bir kısmı:) Eğer iş
yapacaksanız, yakın onu da tanrılarınıza yardım edin! dediler. (Enbiya: 21/68)
Lût'a gelince, ona da hüküm
(hakimlik, peygamberlik, hükümdarlık) ve ilim verdik; onu, çirkin işler yapmakta
olan memleketten kurtardık. Zira onlar (o memleketin halkı), gerçekten fena
işler yapan kötü bir kavimdi. (Enbiya. 21/74)
Daha önce Nuh da dua etmiş, biz
onun duasını kabul etmiştik. Böylece, kendisini ve (iman eden) yakınlarını büyük
sıkıntıdan kurtarmıştık. (Enbiya: 21/76)
Zünnûn'u da (Yunus'u da
zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla
sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde: "Senden başka
hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye
niyaz etti. (Enbiya: 21/87)
(Resûlüm!) Eğer onlar
(inkarcılar) seni yalanlıyorlarsa, (şunu bil ki) onlardan önce Nuh'un kavmi, Âd,
Semûd, İbrahim'in kavmi, Lût'un kavmi ve Medyen halkı da (peygamberlerini)
yalanladılar. Musa da yalanlanmıştı. İşte ben o kafirlere süre tanıdım, sonra
onları yakaladım. Nasıl oldu benim onları reddim (cezalandırmam)! (Hac:
22/42-44)
Onun kavminden, kafir olup
ahirete ulaşmayı inkar eden ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz
varlıklı kişiler: "Bu, dediler, sadece sizin gibi bir insandır! sizin
yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer." (Mü’minun: 23/33)
"Bu adam, sadece Allah hakkında
yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz." (Mü’minun: 23/38)
Yoksa onda bir cinnet olduğunu
mu söylüyorlar? Hayır; o, kendilerine hakkı getirmiştir. Onların çoğu ise haktan
hoşlanmamaktadırlar. (Mü’minun: 23/70)
İnkâr edenler: Bu (Kur'an),
olsa olsa onun (Muhammed'in) uydurduğu bir yalandır. Başka bir zümre de bu
hususta kendisine yardım etmiştir, dediler. Böylece onlar hiç şüphesiz
haksızlığa ve iftiraya başvurmuşlardır. (Furkan: 25/4)
Yine onlar dediler ki: (Bu
âyetler), onun, başkasına yazdırıp da kendisine sabah-akşam okunmakta olan,
öncekilere ait masallardır. (Furkan: 25/5)
Onlar (bir de) şöyle dediler:
Bu ne biçim peygamber; (bizler gibi) yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! Ona bir
melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olmalıydı! (Furkan: 25/7)
Yahut kendisine bir hazine
verilmeli veya içinden yeyip (meşakkatsizce geçimini sağlayacağı) bir bahçesi
olmalıydı. (Ayrıca) o zalimler (müminlere): Siz, ancak büyüye tutulmuş bir adama
uymaktasınız! dediler. (Furkan: 25/8)
(Resûlüm!) Senin hakkında bak
ne biçim temsiller getirdiler! Artık onlar sapmışlardır ve (hidayete) hiçbir yol
da bulamazlar. (Furkan: 25/9)
(Resûlüm!) Senden önce
gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda
dolaşırlardı. (Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan
(vesilesi) kıldık; (bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin herşeyi hakkıyla
görmektedir. (Furkan: 25/20)
(Resûlüm!) İşte biz böylece her
peygamber için suçlulardan düşmanlar peydâ ettik. Hidayet verici ve yardımcı
olarak Rabbin yeter. (Furkan: 25/31)
Seni gördükleri zaman: "Bu mu
Allah'ın peygamber olarak gönderdiği! "diyerek hep seni alaya alıyorlar.
(Furkan: 25/41)
Onların bana isnat ettikleri
bir suç da var. Bundan ötürü beni öldürmelerinden korkuyorum. (Şuara: 26/14)
Firavun: Size gönderilen bu
elçiniz mutlaka delidir, dedi. (Şuara: 26/27)
Firavun: Benden başkasını tanrı
edinirsen, andolsun ki seni zindanlıklardan ederim! dedi. (Şuara: 26/29)
Firavun, çevresindeki ileri
gelenlere: Bu, dedi, doğrusu çok bilgili bir sihirbaz! (Şuara: 26/34)
Sizi sihiriyle yurdunuzdan
çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz? (Şuara: 26/35)
Onlar şöyle cevap verdiler:
Sana düşük seviyeli kimseler tâbi olup dururken, biz sana iman eder miyiz hiç!
(Şuara: 26/111)
Nuh dedi ki: Onların yaptıkları
hakkında bilgim yoktur. (Şuara: 26/112)
Dediler ki: Ey Nuh! (Bu
davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşlanmışlardan olacaksın! (Şuara: 26/116)
Nuh: Rabbim! dedi, kavmim beni
yalancılıkla suçladı. (Şuara: 26/117)
Âd (kavmi) de peygamberleri
yalancılıkla suçladı. (Şuara: 26/123)
Semûd (kavmi) de peygamberleri
yalancılıkla suçladı. (Şuara: 26/141)
Dediler ki: Sen, olsa olsa
iyice büyülenmiş birisin! (Şuara: 26/153)
Sen de ancak bizim gibi bir
insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mucize getir. (Şuara:
26/154)
Lût kavmi de peygamberleri
yalancılıkla suçladı. (Şuara: 26/160)
Onlar şöyle dediler: Ey Lût!
(Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, sürgün edilmişlerden olacaksın! (Şuara:
26/167)
Rabbim! Beni ve ailemi, onların
yapageldiklerinden (vebalinden) kurtar. (Şuara: 26/169)
Eyke halkı da peygamberleri
yalancılıkla suçladı. (Şuara: 26/176)
Onlar şöyle dediler: Sen, olsa
olsa iyice büyülenmiş birisin! (Şuara: 26/185)
Sen de, ancak bizim gibi bir
beşersin. Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz. (Şuara: 26/186)
Şayet doğru sözlülerden isen,
üstümüze gökten azap yağdır. (Şuara: 26/187)
Mucizelerimiz onların gözleri
önüne serilince: "Bu, apaçık bir büyüdür" dediler. (Neml: 27/13)
Şöyle dediler: Senin ve
beraberindekilerin yüzünden uğursuzluğa uğradık. Salih: Size çöken uğursuzluk
(sebebi), Allah katında (yazılı) dır. Hayır, siz imtihana çekilen bir
kavimsiniz, dedi. (Neml: 27/47)
Allah'a and içerek birbirlerine
şöyle dediler: Gece ona ve ailesine baskın yapalım (hepsini öldürelim); sonra da
velisine: "Biz (Salih) ailesinin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki
doğru söylüyoruz" diyelim. (Neml: 27/49)
Kavminin cevabı sadece: "Lût
ailesini memleketinizden çıkarın; çünkü onlar (bizim yaptıklarımızdan) uzak
kalmak isteyen insanlarmış!" demelerinden ibaret oldu. (Neml: 27/56)
(Resûlüm!) Onların yüzünden
tasalanma, kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü sıkıntı duyma. (Neml: 27/70)
Bunun üzerine Musa, onların
yerine (davarlarını) sulayıverdi. Sonra gölgeye çekildi ve: Rabbim! Doğrusu bana
indirceğin her hayra (lütfuna) muhtacım, dedi. (Kasas: 28/24)
Musa onlara apaçık âyetlerimizi
getirince: Bu, olsa olsa uydurulmuş bir sihirdir. Biz önceki atalarımızdan
böylesini işitmemiştik, dediler. (Kasas: 28/36)
Fakat onlara tarafımızdan o hak
(Peygamber) gelince: "Musa'ya verilen (mucizeler) gibi ona da verilmeli değil
miydi?" dediler. Peki, daha önce Musa'ya verileni de inkar etmemişler miydi?
"Birbirini destekleyen iki sihir!" demişler ve şunu söylemişlerdi: Doğrusu biz
hiçbirine inanmıyoruz. (Kasas: 28/48)
Kavminin (İbrahim'e) cevabı
ise: "Onu öldürün yahut yakın!" demelerinden ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten
kurtardı. Doğrusu bunda, iman eden bir kavim için ibretler vardır. (Ankebut:
29/24)
(Bu ilâhî ikazdan sonra hâla)
siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda
edepsizlikler yapacak mısınız! Kavminin cevabı ise, şöyle demelerinden ibaret
oldu: (Yaptıklarımızın kötülüğü ve azaba uğrayacağımız konusunda) doğru
söyleyenlerden isen, Allah'ın azabını getir bize! (Ankebut: 29/29)
Onlara apaçık âyetlerimiz
okunduğu zaman demişlerdi ki: Bu, sizi babalarınızın taptığı (putlardan)
çevirmek isteyen bir adamdan başkası değildir. Ve yine bu (Kur'an) da uydurulmuş
bir yalandan başka bir şey değildir, dediler. Hak kendilerine geldiğinde onu
inkar edenler de: Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir, dediler. (Sebe:
34/43)
Onlardan öncekiler de
(peygamberlerini) inkar etmişlerdi. Bunlar, öncekilere verdiklerimizin onda
birine erişmemişlerdi. (Böyle iken), peygamberimi yalanladılar; ama benim
karşılık olarak verdiğim azap nasıl olmuştu! (Sebe: 34/45)
Eğer seni yalanlıyorlarsa
(üzülme); senden önceki peygamberler de yalanlanmıştır. Bütün işler yalnızca
Allah'a döndürülecektir. (Fatır: 35/4)
Eğer seni yalanlıyorlarsa
(üzülme), onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. (Oysa ki) peygamberleri onlara
açık âyetler (mucizeler), sahifeler ve aydınlatıcı kitap getirmişlerdi. (Fatır:
35/25)
İşte o zaman biz, onlara iki
elçi göndermiştik. Onları yalanladılar. Bunun üzerine üçüncü bir elçi gönderdik.
Onlar: Biz size gönderilmiş (Allah) elçileriyiz! dediler. (Yasin: 36/14)
Elçilere dediler ki: Siz de
ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman, herhangi bir şey indirmedi. Siz ancak
yalan söylüyorsunuz. (Yasin: 36/15)
(Bunun üzerine onlar:) Doğrusu
siz bize uğursuz geldiniz. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun sizi taşlarız.
Ve bizden size mutlaka fena bir kötülük dokunur, dediler. (Yasin: 36/18)
Ne yazık şu kullara! Onlara bir
peygamber gelmeyegörsün, ille de onunla alay etmeye kalkışırlar. (Yasin: 36/30)
Biz ona (Peygamber'e) şiir
öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri, ancak Allah'tan gelmiş
bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır. (Yasin: 36/69)
"Mecnun bir şair için biz
tanrılarımızı bırakacak mıyız?" derlerdi. (Saffat: 37/36)
Onun için bir bina yapın ve
derhal onu ateşe atın, dediler. (Saffat: 37/97)
Her ikisi de teslim olup, onu
alnı üzerine yatırınca: Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle
mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır, diye seslendik.
(Saffat: 37/103-106)
Onlardan ileri gelenler:
Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur. Son
dinde de bunu işitmedik. Bu, ancak bir uydurmadır. Kur'an aramızdan Muhammed'e
mi indirildi? diyerek kalkıp yürüdüler. Belki, bunlar Kur'an'ım hakkında şüphe
içine düştüler. Hayır! Azabımı henüz tatmadılar. (Sad: 38/6-8)
Onların her biri gönderilen
peygamberleri yalanladılar da bu yüzden (kendilerine) azabım hak oldu. (Sad:
38/14)
(Resûlüm!) Kulumuz Eyyub'u da
an. O, Rabbine: Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi, diye
seslenmişti. (Sad: 38/41)
Onlardan önce Nuh kavmi ve
bunlardan sonraki topluluklar da (peygamberlerini) engellemeye, her ümmet kendi
peygamberini yakalamaya azmetmişti. Bâtılı hakkın yerine koymak için mücadele
etmişlerdi. Bunun üzerine ben onları kıskıvrak yakaladım. İşte, cezalandırmamın
nasıl olduğunu gör! (Mü’min: 40/5)
Andolsun ki biz Musa'yı
mucizelerimiz ve apaçık hüccetle, Firavun, Hâmân ve Karun'a gönderdik. Onlar:
Bu, çok yalancı bir sihirbazdır! dediler. (Mü’min: 40/23-24)
İşte o (Musa), tarafımızdan
kendilerine hakkı getirince: Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün,
kadınları sağ bırakın! dediler. Ama kafirlerin tuzağı elbette boşa çıkar.
(Mü’min: 40/25)
Firavun: Bırakın beni, dedi,
Musa'yı öldüreyim; (kurtarabilirse) Rabbine yalvarsın! Çünkü ben onun, dininizi
değiştireceğinden, yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum. (Mü’min:
40/26)
Firavun ailesinden olup,
imanını gizleyen bir mümin adam şöyle dedi: Siz bir adamı "Rabbim Allah'tır"
diyor diye öldürecek misiniz? Halbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler
getirmiştir. Eğer o yalancı ise yalanı kendisinedir. Eğer doğru söylüyorsa sizi
tehdit ettiğinin (azâbın), bir kısmı olsun gelip size çatar. Şüphesiz Allah,
haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez. (Mü’min: 40/28)
Firavun: Ey Hâmân, bana yüksek
bir kule yap; belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Musa'nın Tanrısı'nı
görürüm! Doğrusu ben onu, yalancı sanıyorum, dedi. Böylece Firavun'a, yaptığı
kötü iş süslü gösterildi ve yoldan saptırıldı. Firavun'un tuzağı tamamen boşa
çıktı. (Mü’min: 40/36-37)
Fakat kendilerine hak gelince:
Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz, dediler. (Zuhruf: 43/30)
"Yoksa ben, kendisi zayıf ve
neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha hayırlı değil
miyim?" (Zuhruf: 43/52)
"Ona altın bilezikler verilmeli
veya yanında ona yardımcı melekler gelmeli değil miydi?" (Zuhruf: 43/53)
Sonra ondan yüz çevirdiler ve:
Bu, öğretilmiş bir deli! dediler. (Duhan: 44/14)
Yoksa "Onu uydurdu" mu
diyorlar? De ki: Eğer ben onu uydurmuşsam, Allah tarafından bana gelecek şeyi
savmaya gücünüz yetmez. O, sizin Kur'an hakkında yaptığınız taşkınlıkları çok
daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şahit olarak O yeter. O, bağışlayan,
esirgeyendir. (Ahkaf: 46/8)
"Sen bizi tanrılarımızdan
çevirmek için mi bize geldin? Haydi, doğru söyleyenlerden isen, bizi tehdit
ettiğin şeyi başımıza getir" dediler. (Ahkaf: 46/22)
Onlardan önce Nuh kavmi, Ress
halkı ve Semûd da yalanlamıştı. (Kaf: 50/12)
Âd ve Firavun ile Lût'un
kardeşleri de (yalanladılar). (Kaf: 50/13)
Eyke halkı ve Tübba' kavmi de.
Bütün bunlar peygamberleri yalanladılar da tehdidim gerçekleşti! (Kaf: 50/14)
Firavun ordusuyla birlikte yüz
çevirmiş: "O, bir büyücüdür veya bir delidir" demişti. (Zariyat: 51/39)
İşte böylece, onlardan
öncekilere her hangi bir peygamber geldiğinde hemen: O, bir büyücüdür veya
delidir, dediler. (Zariyat: 51/52)
Yoksa onlar: (O,) bir şairdir;
onun, zamanın felâketlerine uğramasını bekliyoruz mu diyorlar? (Tur: 52/30)
Yahut "Onu kendisi uydurdu!" mu
diyorlar? Hayır, onlar iman etmezler. (Tur: 52/33)
Onlardan önce Nuh'un kavmi de
yalanladı, hem de kulumuzun yalancı olduğunda ısrar ederek: O, delirdi, dediler.
Ve (Nuh, davetten vazgeçmeye) zorlandı. (Kamer: 54/9)
Âd kavmi (Peygamberleri Hûd'u)
yalanladı da azabım ve tehdidim nasılmış (gördüler). (Kamer: 54/18)
Semûd kavmi de uyarıcıları
yalanladı. (Kamer: 54/23)
"Aramızdan bir beşere mi
uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık etmiş oluruz" dediler.
(Kamer: 54/24)
"Vahiy, aramızda ona mı
verildi? Hayır o, yalancı ve şımarığın biridir" (dediler). (Kamer: 54/25)
Lût'un kavmi de uyarıcı
peygamberleri yalanladı. (Kamer: 54/33)
Ey iman edenler! Eğer benim
yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım, sizin
de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost
edinmeyin. Oysa onlar, size gelen gerçeği inkar etmişlerdir. Rabbiniz Allah'a
inandığınızdan dolayı Peygamber'i de sizi de yurdunuzdan çıkarıyorlar. Ben,
sizin saklı tuttuğunuzu da, açığa vurduğunuzu da en iyi bilenim. Sizden kim bunu
yaparsa (onları dost edinirse) doğru yoldan sapmış olur. (Mümtahine: 60/1)
Bir zaman Musa kavmine: Ey
kavmim! Benim, Allah'ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin
beni incitiyorsunuz? demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini
saptırmıştı. Allah, fâsıklar topluluğunu doğru yola iletmez. (Saff: 61/5)
Allah, inkar edenlere, Nuh'un
karısı ile Lût'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih
kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen
hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de
girin! denildi. (Tahrim: 66/10)
Nûn. Kaleme ve (kalem
tutanların) yazdıklarına andolsun ki (Resûlüm), sen -Rabbinin nimeti sayesinde-
mecnun değilsin. (Kalem: 68/1-2)
O inkar edenler Zikr'i
(Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hâla
da (kin ve hasetlerinden:) "Hiç şüphe yok o bir delidir" derler. (Kalem: 68/51)
Ve o, bir şair sözü değildir.
Ne de az iman ediyorsunuz! (Hakka: 69/41)
Bir kâhin sözü de değildir (o).
Ne de az düşünüyorsunuz! (Hakka: 69/42)
Allah'ın kulu, O'na yalvarmaya
(namaza) kalkınca, neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi.
(Cin: 72/19)
Arkadaşınız (Muhammed) de
mecnun değildir. (Tekvir: 81/22)
Namaz kılarken bir kulu
(Peygamber'i namazdan) menedeni gördün mü? (Alak: 96/9-10)
Ebu Leheb'in iki eli kurusun!
Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacak.
Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde
karısı da (ateşe girecek). (Tebbet: 111/1-5)
|