3a4
3a4- Davet Uğrunda
Kötülüklere Uğramak
Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı
verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da
mucizeler verdik. Ve onu, Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. (Ne var ki)
gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe, ona karşı büyüklük
tasladınız. (Size gelen) peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını
da öldürdünüz. (Bakara: 2/87)
Kendilerine: Allah'ın
indirdiğine iman edin, denilince: Biz sadece bize indirilene (Tevrat'a)
inanırız, derler ve ondan başkasını inkar ederler. Halbuki o Kur'an, kendi
ellerinde bulunan Tevrat'ı doğrulayıcı olarak gelmiş hak kitaptır. (Ey
Muhammed!) Onlara: Şayet siz gerçekten inanıyor idiyseniz daha önce Allah'ın
peygamberlerini neden öldürüyordunuz? deyiver. (Bakara: 2/91)
Kafir olanlar için dünya hayatı
câzip kılındı. (Bu yüzden) onlar, iman edenler ile alay ederler. Oysa ki, (iman
edip) inkardan sakınanlar kıyamet gününde onların üstündedir. Allah dilediğine
hesapsız lütufta bulunur. (Bakara: 2/212)
(Ey müminler!) Yoksa siz,
sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete
gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle
sarsılmışlardı ki, nihayet peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı
ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır. (Bakara: 2/214)
Sana haram ayı, yani onda
savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır. (İnsanları)
Allah yolundan çevirmek, Allah'ı inkar etmek, Mescid-i Haram'ın ziyaretine mâni
olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de
adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi
dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim,
dininden döner ve kafir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da
ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar.
(Bakara: 2/217)
Allah'ın âyetlerini inkar
edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adaleti emreden
insanları öldürenler (yok mu), onlara acı bir azabı haber ver! (Al-i İmran:
3/21)
(Yahudiler) tuzak kurdular;
Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların hayırlısıdır. (Al-i
İmran: 3/54)
Onlar (ehl-i kitap) size,
incitmekten başka bir zarar veremezler. Sizinle savaşa girecek olsalar, size
arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez. (Al-i İmran:
3/111)
Size bir iyilik dokunsa, bu
onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer
sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz
Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır. (Al-i İmran: 3/120)
Bir peygambere, emanete hıyanet
yaraşmaz. Kim emanete (devlet malına) hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik
ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra herkese -asla haksızlığa
uğratılmaksızın- kazandığı tastamam verilir. (Al-i İmran: 3/161)
İki birliğin karşılaştığı gün
sizin başınıza gelenler, ancak Allah'ın dilemesiyle olmuştur ki, bu da,
müminleri ayırdetmesi ve münafıkları ortaya çıkarması için idi. Bunlara: "Gelin,
Allah yolunda çarpışın; ya da savunma yapın" denildiği zaman, "Harbetmeyi
bilseydik, elbette sizin peşinizden gelirdik" dediler. Onlar o gün, imandan çok,
kafirliğe yakın idiler. Ağızlarıyla, kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Halbuki
Allah, onların içlerinde gizlediklerini daha iyi bilir. (Al-i imran: 3/166-167)
"Doğrusu Allah bize, (gökten
inen) ateşin yiyeceği (yakıp kor edeceği) bir kurban getirmedikçe hiçbir
peygambere inanmamamızı emretti" diyenlere şöyle de: Size, benden önce
mucizelerle, (özellikle) dediğiniz (mucize) ile nice peygamberler geldi. Eğer
doğru insanlar iseniz, ya onları niçin öldürdünüz? (Al-i İmran: 3/183)
(Resûlüm!) Eğer seni
yalancılıkla itham ettilerse (yadırgama); gerçekten, senden önce apaçık
mucizeler, sahifeler ve aydınlatıcı kitap getiren nice peygamberler de
yalancılıkla itham edildi. (Al-i İmran: 3/184)
Andolsun ki, mallarınız ve
canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap
verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder
ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir.
(Al-i İmran: 3/186)
Bunun üzerine Rableri, onların
dualarını kabul etti. (Dedi ki:) Ben, erkek olsun kadın olsun -ki hep
birbirinizdensiniz- içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa
çıkarmayacağım. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim
yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, ben de onların
kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere
koyacağım. Bu mükâfat, Allah tarafındandır. Allah; karşılığın güzeli O'nun
katındadır. (Al-i İmran: 3/195)
Size ne oldu da Allah yolunda
ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir
sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!" diyen zavallı erkekler,
kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz! (Nisa: 4/75)
Allah yolunda hicret eden kimse
yeryüzünde gidecek bir çok güzel yer ve bolluk (imkân) bulur. Kim Allah ve
Resûlü uğrunda hicret ederek evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse
artık onun mükâfatı Allah'a düşer. Allah da çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
(Nisa: 4/100)
Ve "Allah elçisi Meryem oğlu
İsa'yı öldürdük" demeleri yüzünden (onları lânetledik). Halbuki onu ne
öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun
hakkında ihtilafa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu
hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu
öldürmediler. (Nisa: 4/157)
Ey Resûl! Kalpleri iman
etmediği halde ağızlarıyla "inandık" diyen kimselerden ve yahudilerden küfür
içinde koşuşanların (hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler,
ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden
kaydırıp değiştirirler. "Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse
sakının!" derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen
Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini
temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve
ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır. (Maide: 5/41)
(Sana şu talimatı verdik):
Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma. Allah'ın
sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer
(hükümden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir
kısmını onların başına bela etmek ister. İnsanların birçoğu da zaten yoldan
çıkmışlardır. (Maide: 5/49)
Ey iman edenler! Sizden önce
kendilerine Kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve
kafirleri dost edinmeyin. Allah'tan korkun; eğer müminler iseniz. (Maide: 5/57)
Andolsun ki İsrailoğullarının
sağlam sözünü aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Ne zaman bir peygamber
onlara nefislerinin arzu etmediğini (ilâhî hükümleri) getirdi ise bir kısmını
yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler. (Maide: 5/70)
Allah o zaman şöyle diyecek:
"Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene (verdiğim) nimetimi hatırla! Hani seni
mukaddes ruh (Cebrail) ile desteklemiştim; (bu sayede) sen beşikte iken de
yetişkin çağında da insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı (okuyup yazmayı),
hikmeti, Tevrat ve İncil'i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan, kuş şeklinde bir
şey yapıyordun da ona üflüyordun, hemen benim iznimle o bir kuş oluyordu. Yine
benim iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Ölüleri benim
iznimle (hayata) çıkarıyordun. Hani İsrailoğullarını (seni öldürmekten)
engellemiştim; kendilerine apaçık deliller (mucizeler) getirdiğin zaman
içlerinden inkar edenler, "Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir"
demişlerdi. (Maide: 5/110)
Senden önceki peygamberlerle de
alay edilmiş, bu yüzden onlarla alay edenleri alay ettikleri şey (azap)
kuşatıvermişti. (En’am: 6/10)
Onlardan seni (okuduğun
Kur'an'ı) dinleyenler de vardır. Fakat onu anlamalarına engel olmak için
kalplerinin üstüne perdeler, kulaklarına da ağırlık verdik. Onlar her türlü
mucizeyi görseler bile yine de ona inanmazlar. Hatta o kafirler sana
geldiklerinde: "Bu Kur'an eskilerin masallarından başka bir şey değildir"
diyerek seninle tartışırlar. (En’am: 6/25)
Onların söylediklerinin
hakikaten seni üzmekte olduğunu biliyoruz. Aslında onlar seni yalanlamıyorlar,
fakat o zalimler açıkça Allah'ın âyetlerini inkar ediyorlar. (En’am: 6/33)
Andolsun ki senden önceki
peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine
rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın kelimelerini
(kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. Muhakkak ki peygamberlerin
haberlerinden bazısı sana da geldi. (En’am: 6/34)
Böylece biz, her peygambere
insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine
yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları
uydurdukları şeylerle başbaşa bırak. (En’am: 6/112)
Kavminden ileri gelenler
dediler ki: Biz seni gerçekten apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz! (A’raf:
7/60)
Dedi ki: "Ey kavmim! Bende
herhangi bir sapıklık yoktur; fakat ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş
bir elçiyim. (A’raf: 7/61)
Kavminden ileri gelen kafirler
dediler ki: Biz seni kesinlikle bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten
seni yalancılardan sanıyoruz. (A’raf: 7/66)
"Ey kavmim! dedi, ben beyinsiz
değilim; fakat ben âlemlerin Rabbinin gönderdiği bir elçiyim. (A’raf: 7/67)
Derken o dişi deveyi ayaklarını
keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: Ey Salih! Eğer sen
gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler. (A’raf:
7/77)
Kavminin cevabı: Onları (Lût'u
ve taraftarlarını) memleketinizden çıkarın; çünkü onlar fazla temizlenen
insanlarmış! demelerinden başka bir şey olmadı. (A’raf: 7/82)
Kavminden ileri gelen
kibirliler dediler ki: "Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber inananları
memleketimizden kesinlikle çıkaracağız veya dinimize döneceksiniz." (Şuayb):
İstemesek de mi? dedi. (A’raf: 7/88)
Kavminden ileri gelen kafirler
dediler ki: Eğer Şuayb'a uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız. (A’raf:
7/90)
Firavun'un kavminden ileri
gelenler dediler ki: Bu çok bilgili bir sihirbazdır. Sizi yurdunuzdan çıkarmak
istiyor. Ne buyurursunuz? (A’raf: 7/109-110)
Mutlaka ellerinizi ve
ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım!" (A’raf. 7/124)
Firavun'un kavminden ileri
gelenler dediler ki: Musa'yı ve kavmini, seni ve tanrılarını bırakıp yeryüzünde
bozgunculuk çıkarsınlar diye mi bırakacaksınız? (Firavun): "Biz onların
oğullarını öldürüp, kadınlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek
üstünlükteyiz" dedi. (A’raf: 7/127)
Onlara bir iyilik (bolluk)
gelince, "Bu bizim hakkımızdır" derler; eğer kendilerine bir fenalık gelirse
Musa ve onunla beraber olanları uğursuz sayarlardı. Bilesiniz ki, onlara gelen
uğursuzluk Allah katındandır, fakat onların çoğu bunu bilmezler. (A’raf: 7/131)
Hatırla ki, kafirler seni tutup
bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak
kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu.
Çünkü Allah tuzak kuranların en iyisidir. (Enfal: 8/30)
Eğer siz ona (Resûlullah'a)
yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kafirler
onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı;
hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına: Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir,
diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu
sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kafir olanların sözünü alçalttı.
Allah'ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir. (Tevbe:
9/40)
(Yine o münafıklardan:) O
(Peygamber, her söyleneni dinleyen) bir kulaktır, diyerek Peygamberi incitenler
de vardır. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü o Allah'a inanır,
müminlere güvenir ve o, sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah'ın
Resûlüne eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır. (Tevbe: 9/61)
(Resûlüm!) Onların
(inkarcıların) sözleri seni üzmesin. Çünkü bütün izzet (ve üstünlük)
Allah'ındır. O, işitendir, bilendir. (Yunus: 10/65)
Katımızdan onlara hak (mucize)
gelince: "Bu elbette apaçık bir sihirdir" dediler. (Yunus: 10/76)
Firavun ve kavminin kendilerine
işkence etmesinden korkuya düştükleri için kavminden bir gurup gençten başka
kimse Musa'ya iman etmedi. Çünkü Firavun yeryüzünde ululuk taslayan (bir
diktatör) ve haddi aşanlardan idi. (Yunus: 10/83)
Belki de sen (müşriklerin:)
"Ona (gökten) bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!"
demelerinden ötürü sana vahyolunan âyetlerin bir kısmını (duyurmayı) terk
edeceksin ve bu yüzden ruhun daralacaktır. (İyi bil ki) sen ancak bir
uyarıcısın. Allah ise her şeye vekîldir. (Hud: 11/12)
Kavminden ileri gelen kafirler
dediler ki: "Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Bizden,
basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu görmüyoruz.
Ve sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis sizin yalancılar
olduğunuzu düşünüyoruz." (Hud: 11/27)
Dediler ki: Ey Nuh! Bizimle
mücadele ettin ve bize karşı mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen,
kendisiyle bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir! (Hud: 11/32)
Dediler ki: Ey Hûd! Sen bize
açık bir mucize getirmedin, biz de senin sözünle tanrılarımızı bırakacak değiliz
ve biz sana iman edecek de değiliz. (Hud: 11/53)
Biz "Tanrılarımızdan biri seni
fena çarpmış!" demekten başka bir söz söylemeyiz! (Hûd) dedi ki: "Ben Allah'ı
şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım."
(Hud: 11/54)
"O'ndan başka (taptıklarınızın
hepsinden uzağım). Haydi hepiniz bana tuzak kurun; sonra da bana mühlet
vermeyin!" (Hud: 11/55)
Dediler ki: Ey Salih! Sen
bundan önce içimizde ümit beslenen birisiydin. (Şimdi) babalarımızın
taptıklarına tapmaktan bizi engelliyor musun? Doğrusu biz, bizi kendisine
(kulluğa) çağırdığın şeyden ciddi bir şüphe içindeyiz. (Hud: 11/62)
Lût'un kavmi, koşarak onun
yanına geldiler. Daha önce de o kötü işleri yapmaktaydılar. (Lût): "Ey kavmim!
İşte şunlar kızlarımdır (onlarla evlenin); sizin için onlar daha temizdir.
Allah'tan korkun ve misafirlerimin önünde beni rezil etmeyin! İçinizde aklı
başında bir adam yok mu!" dedi. (Hud: 11/78)
Dedi ki: Ey kavmim! Eğer benim,
Rabbim tarafından (verilmiş) apaçık bir delilim varsa ve O bana tarafından güzel
bir rızık vermişse buna ne dersiniz? Size yasak ettiğim şeylerin aksini yaparak
size aykırı davranmak istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek
istiyorum. Fakat başarmam ancak Allah'ın yardımı iledir. Yalnız O'na dayandım ve
yalnız O'na döneceğim. (Hud: 11/88)
Kadın dedi ki: İşte hakkında
beni kınadığınız şahıs budur. Ben onun nefsinden murat almak istedim. Fakat o,
(bundan) şiddetle sakındı. Andolsun, eğer o kendisine emredeceğimi yapmazsa
mutlaka zindana atılacak ve elbette sürünenlerden olacaktır! (Yusuf: 12/32)
(Yusuf:) Rabbim! Bana zindan,
bunların benden istediklerinden daha iyidir! Eğer onların hilelerini benden
çevirmezsen, onlara meyleder ve cahillerden olurum! dedi. (Yusuf: 12/33)
Sonunda (aziz ve arkadaşları)
kesin delilleri görmelerine rağmen (halkın dedikodusunu kesmek için yine de) onu
bir zamana kadar mutlaka zindana atmaları kendilerine uygun göründü. (Yusuf:
12/35)
Onlardan, kurtulacağını bildiği
kimseye dedi ki: Beni efendinin yanında an, (umulur ki beni çıkarır). Fakat
şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Dolayısıyla (Yusuf), birkaç sene daha
zindanda kaldı. (Yusuf: 12/42)
Sizden öncekilerin, Nuh, Âd ve
Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin haberleri size gelmedi mi? Onları
Allah'tan başkası bilmez. Peygamberleri kendilerine mucizeler getirdi de onlar,
ellerini peygamberlerinin ağızlarına bastılar ve dediler ki: Biz, size
gönderileni inkar ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeye karşı derin bir
kuşku içindeyiz. (İbrahim: 14/9)
Kafir olanlar peygamberlerine
dediler ki: ''Elbette sizi ya yurdumuzdan çıkaracağız, ya da mutlaka dinimize
döneceksiniz!" Rableri de onlara: "Zalimleri mutlaka helâk edeceğiz!" diye
vahyetti. (İbrahim: 14/13)
Dediler ki: "Ey kendisine
Kur'an indirilen (Muhammed)! Sen mutlaka bir mecnunsun!" (Hicr: 15/6)
Onlara bir peygamber
gelmeyedursun, hemen onunla alay ederlerdi. (Hicr: 15/11)
(Lût) onlara "Bunlar benim
misafirimdir. Sakın beni utandırmayın; Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin!"
dedi. (Hicr: 15/68-69)
Andolsun, Hicr halkı da
peygamberleri yalanlamıştı. (Hicr: 15/80)
Nitekim biz, (Kur'an'ı)
kısımlara ayıranlara azabı indirmişizdir. (Hicr: 15/90)
(Seninle) alay edenlere karşı
biz sana yeteriz. (Hicr: 15/95)
Onların söyledikleri şeyler
yüzünden senin canının sıkıldığını andolsun biliyoruz. (Hicr: 15/97)
Biz bir âyetin yerine başka bir
âyeti getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini çok iyi bilir- "Sen ancak
bir iftiracısın" dediler. Hayır; onların çoğu bilmezler. (Nahl: 16/101)
Eğer ceza verecekseniz, size
yapılan işkencenin misliyle ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o,
sabredenler için daha hayırlıdır. (Nahl: 16/126)
Sabret! Senin sabrın da ancak
Allah'ın yardımı iledir. Onlardan dolayı kederlenme; kurmakta oldukları tuzaktan
kaygı duyma! (Nahl: 16/127)
Hani sana: Rabbin, insanları
çepeçevre kuşatmıştır, demiştik. Sana gösterdiğimiz o görüntüleri ve Kur'an'da
lânetlenen ağacı, ancak insanları sınamak için meydana getirdik. Biz onları
korkuturuz da, bu onlara, büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamaz. (İsra:
17/60)
Müşrikler, sana
vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse,
sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul
edeceklerdi. (İsra: 17/73)
Hani, kız kardeşin gidip "Ona
bakacak birini size bulayım mı?" diyordu. Böylece seni, gözü gönlü mutluluk
dolsun ve üzülmesin diye annene geri verdik. Ve sen, birini öldürdün de seni
endişeden kurtardık. Seni iyiden iyiye denemeden geçirdik. Bunun için yıllarca
Medyen halkı arasında kaldın. Sonra takdire göre (bu makama) geldin ey Musa!
(Taha: 20/40)
Dediler ki: Rabbimiz! Doğrusu
biz, onun bize aşırı derecede kötü davranmasından yahut iyice azmasından endişe
ediyoruz. (Taha: 20/45)
"Korkma! dedik, üstün gelecek
olan kesinlikle sensin." (Taha: 20/68)
Dediler ki: "Seni, bize gelen
açık açık mucizelere ve bizi yaratana tercih edemeyiz. Öyle ise yapacağını yap!
Sen, ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin." (Taha: 20/72)
Rablerinden kendilerine ne
zaman yeni bir ihtar gelse, onlar bunu, hep alaya alarak, kalpleri oyuna,
eğlenceye dalarak dinlemişlerdir. O zalimler şöyle fısıldaştılar: Bu (Muhammed),
sizin gibi bir beşer olmaktan başka nedir ki! Siz şimdi gözünüz göre göre büyüye
mi kapılıyorsunuz? (Enbiya: 21/2-3)
"Hayır, dediler, (bunlar) saçma
sapan rüyalardır: bilakis onu kendisi uydurmuştur; belki de o, şairdir. (Eğer
öyle değilse) bize hemen, öncekilere gönderilenin benzeri bir âyet getirsin."
(Enbiya: 21/5)
Onlar, başka değil, sırf
"Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış
kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları (kötülüklerini) diğer bir kısmı ile
defedip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan
manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılır giderdi. Allah, kendisine
(kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah,
güçlüdür, galiptir. (Hac: 22/40)
(Resûlüm!) Eğer onlar
(inkarcılar) seni yalanlıyorlarsa, (şunu bil ki) onlardan önce Nuh'un kavmi, Âd,
Semûd, İbrahim'in kavmi, Lût'un kavmi ve Medyen halkı da (peygamberlerini)
yalanladılar. Musa da yalanlanmıştı. İşte ben o kafirlere süre tanıdım, sonra
onları yakaladım. Nasıl oldu benim onları reddim (cezalandırmam)! (Hac:
22/42-44)
Eğer seninle münakaşa ve
mücadeleye girişirlerse: "Allah yaptığınızı çok iyi bilmektedir" de. (Hac:
22/68)
Bunun üzerine, kavminin inkarcı
ileri gelenleri şöyle dediler: "Bu, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka
bir şey değildir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber
göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki
atalarımızdan böyle bir şey duymadık." (Mü’minun: 23/24)
"Bu, yalnızca kendisinde
delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp bekleyin
bakalım." (Mü’minun: 23/25)
Onun kavminden, kafir olup
ahirete ulaşmayı inkar eden ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz
varlıklı kişiler: "Bu, dediler, sadece sizin gibi bir insandır! sizin
yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer." (Mü’minun: 23/33)
"Gerçekten, sizin gibi bir
beşere itaat ederseniz, herhalde ziyan edersiniz." (Mü’minun: 23/34)
"Bu adam, sadece Allah hakkında
yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz." (Mü’minun: 23/38)
Yoksa onda bir cinnet olduğunu
mu söylüyorlar? Hayır; o, kendilerine hakkı getirmiştir. Onların çoğu ise haktan
hoşlanmamaktadırlar. (Mü’minun: 23/70)
İşte siz onları alaya aldınız;
sonunda onlar (ile alay etmeniz) size beni yâdetmeyi unutturdu, siz onlara
gülüyordunuz. (Mü’minun: 23/110)
İnkâr edenler: Bu (Kur'an),
olsa olsa onun (Muhammed'in) uydurduğu bir yalandır. Başka bir zümre de bu
hususta kendisine yardım etmiştir, dediler. Böylece onlar hiç şüphesiz
haksızlığa ve iftiraya başvurmuşlardır. (Furkan: 25/4)
Yine onlar dediler ki: (Bu
âyetler), onun, başkasına yazdırıp da kendisine sabah-akşam okunmakta olan,
öncekilere ait masallardır. (Furkan: 25/5)
Onlar (bir de) şöyle dediler:
Bu ne biçim peygamber; (bizler gibi) yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! Ona bir
melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olmalıydı! (Furkan: 25/7)
Yahut kendisine bir hazine
verilmeli veya içinden yeyip (meşakkatsizce geçimini sağlayacağı) bir bahçesi
olmalıydı. (Ayrıca) o zalimler (müminlere): Siz, ancak büyüye tutulmuş bir adama
uymaktasınız! dediler. (Furkan: 25/8)
(Resûlüm!) Senin hakkında bak
ne biçim temsiller getirdiler! Artık onlar sapmışlardır ve (hidayete) hiçbir yol
da bulamazlar. (Furkan: 25/9)
(Resûlüm!) Senden önce
gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda
dolaşırlardı. (Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan
(vesilesi) kıldık; (bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin herşeyi hakkıyla
görmektedir. (Furkan: 25/20)
(Resûlüm!) İşte biz böylece her
peygamber için suçlulardan düşmanlar peydâ ettik. Hidayet verici ve yardımcı
olarak Rabbin yeter. (Furkan: 25/31)
Seni gördükleri zaman: "Bu mu
Allah'ın peygamber olarak gönderdiği! "diyerek hep seni alaya alıyorlar.
(Furkan: 25/41)
"Şayet tanrılarımıza inanmakta
sebat göstermeseydik, gerçekten bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı"
diyorlar. Azabı gördükleri zaman, asıl kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler!
(Furkan: 25/42)
(Fakat evrensel uyarıcılık
görevini sana verdik.) O halde, kafirlere boyun eğme ve bununla (Kur'an ile)
onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver! (Furkan: 25/52)
Onların bana isnat ettikleri
bir suç da var. Bundan ötürü beni öldürmelerinden korkuyorum. (Şuara: 26/14)
Firavun: Size gönderilen bu
elçiniz mutlaka delidir, dedi. (Şuara: 26/27)
Firavun: Benden başkasını tanrı
edinirsen, andolsun ki seni zindanlıklardan ederim! dedi. (Şuara; 26/29)
Firavun, çevresindeki ileri
gelenlere: Bu, dedi, doğrusu çok bilgili bir sihirbaz! (Şuara: 26/34)
Sizi sihiriyle yurdunuzdan
çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz? (Şuara: 26/35)
Nuh kavmi de peygamberleri
yalancılıkla suçladılar. (Şuara: 26/105)
Onlar şöyle cevap verdiler:
Sana düşük seviyeli kimseler tâbi olup dururken, biz sana iman eder miyiz hiç!
(Şuara: 26/111)
Nuh dedi ki: Onların yaptıkları
hakkında bilgim yoktur. (Şuara: 26/112)
Dediler ki: Ey Nuh! (Bu
davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşlanmışlardan olacaksın! (Şuara: 26/116)
Nuh: Rabbim! dedi, kavmim beni
yalancılıkla suçladı. (Şuara: 26/117)
(Onlar) şöyle dediler: Sen öğüt
versen de, vermesen de bizce birdir. (Şuara: 26/136)
Semûd (kavmi) de peygamberleri
yalancılıkla suçladı. (Şuara: 26/141)
Dediler ki: Sen, olsa olsa
iyice büyülenmiş birisin! (Şuara: 26/153)
Sen de ancak bizim gibi bir
insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mucize getir. (Şuara:
26/154)
Lût kavmi de peygamberleri
yalancılıkla suçladı. (Şuara: 26/160)
Onlar şöyle dediler: Ey Lût!
(Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, sürgün edilmişlerden olacaksın! (Şuara:
26/167)
Rabbim! Beni ve ailemi, onların
yapageldiklerinden (vebalinden) kurtar. (Şuara: 26/169)
Eyke halkı da peygamberleri
yalancılıkla suçladı. (Şuara: 26/176)
Onlar şöyle dediler: Sen, olsa
olsa iyice büyülenmiş birisin! (Şuara: 26/185)
Sen de, ancak bizim gibi bir
beşersin. Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz. (Şuara: 26/186)
Şayet doğru sözlülerden isen,
üstümüze gökten azap yağdır. (Şuara: 26/187)
Mucizelerimiz onların gözleri
önüne serilince: "Bu, apaçık bir büyüdür" dediler. (Neml: 27/13)
Şöyle dediler: Senin ve
beraberindekilerin yüzünden uğursuzluğa uğradık. Salih: Size çöken uğursuzluk
(sebebi), Allah katında (yazılı) dır. Hayır, siz imtihana çekilen bir
kavimsiniz, dedi. (Neml: 27/47)
Allah'a and içerek birbirlerine
şöyle dediler: Gece ona ve ailesine baskın yapalım (hepsini öldürelim); sonra da
velisine: "Biz (Salih) ailesinin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki
doğru söylüyoruz" diyelim. (Neml: 27/49)
Kavminin cevabı sadece: "Lût
ailesini memleketinizden çıkarın; çünkü onlar (bizim yaptıklarımızdan) uzak
kalmak isteyen insanlarmış!" demelerinden ibaret oldu. (Neml: 27/56)
(Resûlüm!) Onların yüzünden
tasalanma, kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü sıkıntı duyma. (Neml: 27/70)
Musa onlara apaçık âyetlerimizi
getirince: Bu, olsa olsa uydurulmuş bir sihirdir. Biz önceki atalarımızdan
böylesini işitmemiştik, dediler. (Kasas: 28/36)
Fakat onlara tarafımızdan o hak
(Peygamber) gelince: "Musa'ya verilen (mucizeler) gibi ona da verilmeli değil
miydi?" dediler. Peki, daha önce Musa'ya verileni de inkar etmemişler miydi?
"Birbirini destekleyen iki sihir!" demişler ve şunu söylemişlerdi: Doğrusu biz
hiçbirine inanmıyoruz. (Kasas: 28/48)
Kavminin (İbrahim'e) cevabı
ise: "Onu öldürün yahut yakın!" demelerinden ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten
kurtardı. Doğrusu bunda, iman eden bir kavim için ibretler vardır. (Ankebut:
29/24)
(Bu ilâhî ikazdan sonra hâla)
siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda
edepsizlikler yapacak mısınız! Kavminin cevabı ise, şöyle demelerinden ibaret
oldu: (Yaptıklarımızın kötülüğü ve azaba uğrayacağımız konusunda) doğru
söyleyenlerden isen, Allah'ın azabını getir bize! (Ankebut: 29/49)
Onlara apaçık âyetlerimiz
okunduğu zaman demişlerdi ki: Bu, sizi babalarınızın taptığı (putlardan)
çevirmek isteyen bir adamdan başkası değildir. Ve yine bu (Kur'an) da uydurulmuş
bir yalandan başka bir şey değildir, dediler. Hak kendilerine geldiğinde onu
inkar edenler de: Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir, dediler. (Sebe:
34/43)
Onlardan öncekiler de
(peygamberlerini) inkar etmişlerdi. Bunlar, öncekilere verdiklerimizin onda
birine erişmemişlerdi. (Böyle iken), peygamberimi yalanladılar; ama benim
karşılık olarak verdiğim azap nasıl olmuştu! (Sebe: 34/45)
Eğer seni yalanlıyorlarsa
(üzülme); senden önceki peygamberler de yalanlanmıştır. Bütün işler yalnızca
Allah'a döndürülecektir. (Fatır: 35/4)
Eğer seni yalanlıyorlarsa
(üzülme), onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. (Oysa ki) peygamberleri onlara
açık âyetler (mucizeler), sahifeler ve aydınlatıcı kitap getirmişlerdi. (Fatır:
35/25)
İşte o zaman biz, onlara iki
elçi göndermiştik. Onları yalanladılar. Bunun üzerine üçüncü bir elçi gönderdik.
Onlar: Biz size gönderilmiş (Allah) elçileriyiz! dediler. (Yasin: 36/14)
Elçilere dediler ki: Siz de
ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman, herhangi bir şey indirmedi. Siz ancak
yalan söylüyorsunuz. (Yasin: 36/15)
(Bunun üzerine onlar:) Doğrusu
siz bize uğursuz geldiniz. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun sizi taşlarız.
Ve bizden size mutlaka fena bir kötülük dokunur, dediler. (Yasin: 36/18)
Ne yazık şu kullara! Onlara bir
peygamber gelmeyegörsün, ille de onunla alay etmeye kalkışırlar. (Yasin: 36/30)
Biz ona (Peygamber'e) şiir
öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri, ancak Allah'tan gelmiş
bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır. (Yasin: 36/69)
"Mecnun bir şair için biz
tanrılarımızı bırakacak mıyız?" derlerdi. (Saffat: 37/36)
Onun için bir bina yapın ve
derhal onu ateşe atın, dediler. (Saffat: 37/97)
Aralarından kendilerine bir
uyarıcının gelmesine şaştılar ve kafirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır!
Tanrıları, tek tanrı mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir! dediler. (Sad:
38/4-5)
Onlardan ileri gelenler:
Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur. Son
dinde de bunu işitmedik. Bu, ancak bir uydurmadır. Kur'an aramızdan Muhammed'e
mi indirildi? diyerek kalkıp yürüdüler. Belki, bunlar Kur'an'ım hakkında şüphe
içine düştüler. Hayır! Azabımı henüz tatmadılar. (Sad: 38/6-8)
Onların her biri gönderilen
peygamberleri yalanladılar da bu yüzden (kendilerine) azabım hak oldu. (Sad:
38/14)
Onlardan önce Nuh kavmi ve
bunlardan sonraki topluluklar da (peygamberlerini) engellemeye, her ümmet kendi
peygamberini yakalamaya azmetmişti. Bâtılı hakkın yerine koymak için mücadele
etmişlerdi. Bunun üzerine ben onları kıskıvrak yakaladım. İşte, cezalandırmamın
nasıl olduğunu gör! (Mü’min: 40/5)
Andolsun ki biz Musa'yı
mucizelerimiz ve apaçık hüccetle, Firavun, Hâmân ve Karun'a gönderdik. Onlar:
Bu, çok yalancı bir sihirbazdır! dediler. (Mü’min: 40/23-24)
İşte o (Musa), tarafımızdan
kendilerine hakkı getirince: Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün,
kadınları sağ bırakın! dediler. Ama kafirlerin tuzağı elbette boşa çıkar.
(Mü’min: 40/25)
Firavun: Bırakın beni, dedi,
Musa'yı öldüreyim; (kurtarabilirse) Rabbine yalvarsın! Çünkü ben onun, dininizi
değiştireceğinden, yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum. (Mü’min:
40/26)
Firavun ailesinden olup,
imanını gizleyen bir mümin adam şöyle dedi: Siz bir adamı "Rabbim Allah'tır"
diyor diye öldürecek misiniz? Halbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler
getirmiştir. Eğer o yalancı ise yalanı kendisinedir. Eğer doğru söylüyorsa sizi
tehdit ettiğinin (azâbın), bir kısmı olsun gelip size çatar. Şüphesiz Allah,
haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez. (Mü’min: 40/28)
Firavun: Ey Hâmân, bana yüksek
bir kule yap; belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Musa'nın Tanrısı'nı
görürüm! Doğrusu ben onu, yalancı sanıyorum, dedi. Böylece Firavun'a, yaptığı
kötü iş süslü gösterildi ve yoldan saptırıldı. Firavun'un tuzağı tamamen boşa
çıktı. (Mü’min: 40/36-37)
Fakat kendilerine hak gelince:
Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz, dediler. (Zuhruf: 43/30)
"Yoksa ben, kendisi zayıf ve
neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha hayırlı değil
miyim?" (Zuhruf: 43/52)
"Ona altın bilezikler verilmeli
veya yanında ona yardımcı melekler gelmeli değil miydi?" (Zuhruf: 43/53)
Sonra ondan yüz çevirdiler ve:
Bu, öğretilmiş bir deli! dediler. (Duhan: 44/14)
Yoksa "Onu uydurdu" mu
diyorlar? De ki: Eğer ben onu uydurmuşsam, Allah tarafından bana gelecek şeyi
savmaya gücünüz yetmez. O, sizin Kur'an hakkında yaptığınız taşkınlıkları çok
daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şahit olarak O yeter. O, bağışlayan,
esirgeyendir. (Ahkaf: 46/8)
"Sen bizi tanrılarımızdan
çevirmek için mi bize geldin? Haydi, doğru söyleyenlerden isen, bizi tehdit
ettiğin şeyi başımıza getir" dediler. (Ahkaf: 46/22)
Onlardan önce Nuh kavmi, Ress
halkı ve Semûd da yalanlamıştı. (Kaf: 50/12)
Âd ve Firavun ile Lût'un
kardeşleri de (yalanladılar). (Kaf: 50/13)
Eyke halkı ve Tübba' kavmi de.
Bütün bunlar peygamberleri yalanladılar da tehdidim gerçekleşti! (Kaf: 50/14)
Firavun ordusuyla birlikte yüz
çevirmiş: "O, bir büyücüdür veya bir delidir" demişti. (Zariyat: 51/39)
İşte böylece, onlardan
öncekilere her hangi bir peygamber geldiğinde hemen: O, bir büyücüdür veya
delidir, dediler. (Zariyat: 51/52)
Yoksa onlar: (O,) bir şairdir;
onun, zamanın felâketlerine uğramasını bekliyoruz mu diyorlar? (Tur: 52/30)
Yahut "Onu kendisi uydurdu!" mu
diyorlar? Hayır, onlar iman etmezler. (Tur: 52/33)
Onlar bir mucize görürlerse
hemen yüz çevirirler ve: Eskiden beri devam edegelen bir büyüdür, derler.
(Kamer: 54/2)
Onlardan önce Nuh'un kavmi de
yalanladı, hem de kulumuzun yalancı olduğunda ısrar ederek: O, delirdi, dediler.
Ve (Nuh, davetten vazgeçmeye) zorlandı. (Kamer: 54/9)
Âd kavmi (Peygamberleri Hûd'u)
yalanladı da azabım ve tehdidim nasılmış (gördüler). (Kamer: 54/18)
Semûd kavmi de uyarıcıları
yalanladı. (Kamer: 54/23)
"Aramızdan bir beşere mi
uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık etmiş oluruz" dediler.
(Kamer: 54/24)
"Vahiy, aramızda ona mı
verildi? Hayır o, yalancı ve şımarığın biridir" (dediler). (Kamer: 54/25)
Lût'un kavmi de uyarıcı
peygamberleri yalanladı. (Kamer: 54/33)
(Allah'ın verdiği bu ganimet
malları,) yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılmış olan, Allah'tan bir lütuf
ve rıza dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamberine yardım eden fakir
muhacirlerindir. İşte doğru olanlar bunlardır. (Haşr: 59/8)
Ey iman edenler! Eğer benim
yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım, sizin
de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost
edinmeyin. Oysa onlar, size gelen gerçeği inkar etmişlerdir. Rabbiniz Allah'a
inandığınızdan dolayı Peygamber'i de sizi de yurdunuzdan çıkarıyorlar. Ben,
sizin saklı tuttuğunuzu da, açığa vurduğunuzu da en iyi bilenim. Sizden kim bunu
yaparsa (onları dost edinirse) doğru yoldan sapmış olur. (Mümtehine: 60/1)
Bir zaman Musa kavmine: Ey
kavmim! Benim, Allah'ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin
beni incitiyorsunuz? demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini
saptırmıştı. Allah, fâsıklar topluluğunu doğru yola iletmez. (Saf: 61/5)
Nûn. Kaleme ve (kalem
tutanların) yazdıklarına andolsun ki (Resûlüm), sen -Rabbinin nimeti sayesinde-
mecnun değilsin. (Kalem: 68/1-2)
O inkar edenler Zikr'i
(Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hâla
da (kin ve hasetlerinden:) "Hiç şüphe yok o bir delidir" derler. (Kalem: 68/51)
Ve o, bir şair sözü değildir.
Ne de az iman ediyorsunuz! (Hakka: 69/41)
Bir kâhin sözü de değildir (o).
Ne de az düşünüyorsunuz! (Hakka: 69/42)
Allah'ın kulu, O'na yalvarmaya
(namaza) kalkınca, neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi.
(Cin: 72/19)
Arkadaşınız (Muhammed) de
mecnun değildir. (Tekvir: 81/2)
Şüphesiz günahkârlar, (dünyada)
iman edenlere gülerlerdi. (Mutaffifin: 83/22)
Onlarla karşılaştıklarında kaş
göz hareketiyle alay ederlerdi. (Mutaffifin: 83/30)
Ailelerine döndüklerinde,
(alaylarından dolayı) keyiflenerek dönerlerdi. (Mutaffifin: 83/31)
Müminleri gördüklerinde:
"Şüphesiz bunlar sapıtmış" derlerdi. (Mutaffifin: 83/32)
Halbuki onlar, müminleri
denetleyici olarak gönderilmediler. (Mutaffifin: 83/33)
Onlardan, sırf, göklerin ve
yerin mülkü kendisine ait olan, azîz ve hamîd olan Allah'a iman ettikleri için
intikam aldılar. Oysa ki Allah her şeyi görür. (Buruc: 85/8-9)
Semûd kavmi azgınlığı yüzünden
(Allah'ın elçisini) yalanladı. Onların en bedbahtı (deveyi kesmek için)
atıldığında, Allah'ın Resûlü onlara: "Allah'ın devesine ve onun su hakkına
dokunmayın!" dedi. Ama onlar, onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Bunun üzerine
Rableri günahları sebebiyle onlara büyük bir felâket gönderdi de hepsini helâk
etti. (Allah, bu şekilde azap etmenin) âkıbetinden korkacak değil ya! (Şems:
91/11-15)
Ne dersin, o (Peygamber) doğru
yolda ise yahut takvâyı emrediyorsa! (Alak: 96/11-12)
(Resûlüm!) Kuşkusuz biz sana
Kevser'i verdik. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes. Asıl sonu kesik
olan, şüphesiz sana hınç besleyendir. (Kevser: 108/1-3)
Ebu Leheb'in iki eli kurusun!
Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacak.
Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde
karısı da (ateşe girecek). (Tebbet: 111/1-5)
|