3c
3c- Peygamberlik
Dönemi
3c1- Hz.
Peygamber’in Nübüvvetine Delalet Eden Alametler
(Resûlüm!) Bunlar, bizim sana
vahiy yoluyla bildirmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. İçlerinden hangisi
Meryem'i himayesine alacak diye kur'a çekmek üzere kalemlerini atarlarken sen
onların yanında değildin; onlar (bu yüzden) çekişirken de yanlarında değildin.
(Al-i İmran: 3/44)
Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de
yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o
Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz
şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki
zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve
onunla birlikte gönderilen nur'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa
erenler onlardır. (A’raf: 7/157)
De ki: Ey insanlar! Gerçekten
ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan
başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve ümmî Peygamber
olan Resûlüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır- iman edin ve ona uyun ki
doğru yolu bulasınız. (A’raf: 7/158)
Onlara âyetlerimiz açık açık
okunduğu zaman (öldükten sonra) bize kavuşmayı beklemeyenler: Ya bundan başka
bir Kur'an getir veya bunu değiştir! dediler. De ki: Onu kendiliğimden
değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, bana vahyolunandan başkasına
uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım.
(Yunus: 10/15)
De ki: Eğer Allah dileseydi onu
size okumazdım, Allah da onu size bildirmezdi. Ben bundan önce bir ömür boyu
içinizde durmuştum. Hâla akıl erdiremiyor musunuz? (Yunus: 10/16)
(Ey Muhammed!) İşte bu, (halkı
helâk olmuş) memleketlerin haberlerindendir. Biz onu sana anlatıyoruz; onlardan
(bugüne kadar izleri) kalan da vardır, biçilmiş ekin (gibi yok olan) da vardır.
(Hud: 11/100)
(Ey Muhammed!) Biz, sana bu
Kur'an'ı vahyetmekle kıssaların en güzelini sana anlatıyoruz. Gerçek şu ki, sen
bundan önce (bu haberleri) elbette bilmeyenlerden idin. (Yusuf: 12/3)
İşte bu (Yusuf kıssası) gayb
haberlerindendir. Onu sana vahyediyoruz. Onlar hile yaparak işlerine karar
verdikleri zaman sen onların yanında değildin (ki bunları bilesin). (Yusuf:
12/102)
Şüphesiz biz onların: "Kur'an'ı
ona ancak bir insan öğretiyor" dediklerini biliyoruz. Kendisine nisbet ettikleri
şahsın dili yabancıdır. Halbuki bu (Kur'an) apaçık bir Arapçadır. (Nahl: 16/103)
(Resûlüm!) Musa'ya emrimizi
vahyettiğimiz sırada, sen batı yönünde bulunmuyordun ve (o hâdiseyi) görenlerden
de değildin. (Kasas: 28/44)
Bilakis biz nice nesiller var
ettik de, onların üzerinden uzun zamanlar geçti. Sen, âyetlerimizi kendilerinden
okuyarak öğrenmek üzere Medyen halkı arasında oturmuş da değilsin; aksine
(onları sana) gönderen biziz. (Kasas: 28/45)
(Musa'ya) seslendiğimiz zaman
da, sen Tûr'un yanında değildin. Bilakis, senden önce kendilerine uyarıcı
(peygamber) gelmeyen bir kavmi uyarman için Rabbinden bir rahmet olarak (orada
geçenleri sana bildirdik); ola ki düşünüp öğüt alırlar. (Kasas: 28/46)
Sen bundan önce ne bir yazı
okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar kuşku duyarlardı.
(Ankebut: 29/48)
Onlar orada tartışırken benim
mele-i a'lâ hakkında hiçbir bilgim yoktu. (Sad: 38/69)
Çünkü ümmîlere içlerinden,
kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab'ı ve hikmeti
öğreten bir peygamber gönderen O'dur. Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık
içindeydiler. (Cuma: 62/2)
|