Kâne

Kâne, beş şekilde tefsir edilir: 1. Yenbağî (uygun düşer/yakışır) lâ yenbağî (uy­gun düşmez/yakışmaz) "Hiçbir beşer için olamaz/olacak şey değildir (mâ kâne=olamaz/olacak şey değildir, (lâ yenbağî=yakışmaz /uygun düşmez): Allah kendisine kitap, hükm ve nübüvvet versin de so a o insanlara, "Alla­h'ı bırakın bana kul olun!" desin." [95] "Bir mü'min için olamaz/olacak şey değildir (mâ kâne=olamaz/olacak şey değildir, lâ yenbağî=yakışmaz /uygun düşmez) bir mü'mini öldürmek; hata ile olması müstesna!" [96] "Bunu söylemek, bizim için olamaz/olacak şey değildir (mâ yekûnu=bizim için olamaz/olacak şey değildir, lâ yenbaği=bize yakışmaz/uygun düşmez!)." [97] 2. Kelamda sıla (anlamı olmayan bir ulama sözü) "Ve Allah her şeye/her şey üzerine kadirdir." [98] Burada kâne, kelamda/söz arasında bir sıladır. Bu­na göre Ve kânellâhu 'alâ külli şey'in kadir buyru­ğu, Vallâhu 'alâ külli şey'in kadir demektir. "Ve Allah alîmdir, hakimdir." [99] Burada kâne, kelamda/söz arasında bir sıladır. Bu­na göre Ve kânellâhu 'alîman hakîman buyruğu, Vallâhu 'âlîmun hakîmun demektir. "Ve Allah semidir, basîrdir." [100] Burada kâne, söz arasında bir sıladır. Buna göre, Ve kânellâhu semî'ân basîran buyruğu, Vallâhu semi’un basîrun demektir. "Ve Allah gafurdur, rahimdir." [101] Burada da kâne, kelamda/söz arasında bir sıladır. Buna göre, Ve kânellâhu ğafûran rahîman buyru­ğu, Vallâhu gafurun, rahîmun demektir. 3. Huve/o "Nasıl konuşuruz men kâne (men huve: o kimse ki), beşikte bir sabi?!" [102] 4. Böyledir, böyle idi "Doğrusu o (İsmâîl) va'dine sâdık idi (kâne); bir rasûl, bir nebi idi (kâne)." [103] Kâne burada, hakeza kâne: böyle idi demektir. "Ehline namaz ve zekat ile emreder idi." [104] "Önlerinde/ötelerinde her sağlam gemiye elkoyan bir melîk var idi (kâne)." [105] Bu buyrukta da daha önce olup bitmiş, geçip git­miş bir şeyden haber vermektedir. 5. Sâr/olmak "İblis dayattı, büyüklendi ve kâfirlerden oldu (kâne)." [106] İblis, Allah'ın ilminde Adem'e -Rabbine şu sözleri söyleyerek- secdeyi terketmekle kâfir oldu: "Ben bir beşer için secde eden olmayacağım ben ondan hayırlıyım; dolayısıyla, benim gibi birisinin, onun gibi birisi için secde etmesi yakışık almaz/uygun olmaz." [107] "Sema açılıp kapı kapı olacak (fe-kânet ebvâben (fe-sâret ebvâben), dağlar da yürütülüp serab olacak (fe-kânet serâben (fe-sâret kel-serâben)." [108] "Dağlar olacak (fe-kâneti'l-cibâlü fe-sâreti'l-ci-bâlü), akıp dağılan kum gibi (karıştırıldığı ve harekete geçirildiğinde ardarda gelen kum yığını gi­bi)." [109] "Saçılmış/uçuşan toz olduğunda (dağlar, güneş ışığının evin penceresinden girdiği vakit görülen toz zerrecikleri gibi olduğu zaman!." [110] "O gün, sema erimiş maden gibi olacak (tasîru's-semaü), dağlar da atılmış/didik didik edilmiş yün gibi olacak (kel-savfı'l-menfûş)." [111]


16.02.2009 tarihinden beri 6309 defa okundu. Son takip: 22.11.2024 - 07:31