Kelâm

Kelâm, beş şekilde tefsir edilir: 1. Allah'ın, kullarıyla vahy dışındaki ko­nuşması/ söz söylemesi "Ve Allah'ın Musa ya kelâm etmesi/söz söylemesi (vahy dışındaki konuşması) gibi."[142] "Halbuki onlardan (İsrâîloğulları'ndan) bir fırka (Musa’nın seçtiği yetmiş kişi) vardı ki, Allah'ın kelâmını işitirler,[143] so a, onu anlamalarının ardın­dan bile bile onu tahrif ederlerdi." [144] 2. Vahy: Kur'ân "Eğer müşriklerden biri senden eman dilerse, ona eman ver; ki kelâmullâhı/Allah'ın kelâmını (ey Muhammed, Allah'ın sana vahyettiği Kur'ân'ı) dinle­sin." [145] "Kelâmullâhı/Allah'ın kelâmını (yani, Allah'ın, Nebi­si'ne söylediği, De ki: "Asla peşimizden gelmeyeceksi­niz" sözünü) tebdil etmeyi irade ederler." [146] 3. Al­lah'ın ilmi ve acâiblikleri/hayret verici işleri "De ki: "Rabbimin kelimeleri (ilmi ve hayret verici işleri) için denizler mürekkep olsaydı, Rabbimin kelimeleri (ilmi ve hayret verici işleri) tükenmeden önce denizler tükenirdi." [147] "Eğer yerdeki ağaçlar hep kalem, denizler de mürekkeb olsa, ardından yedi deniz daha ilave edilse, yine de Allah'ın kelimeleri (ilmi ve hayret verici işle­ri) tükenmezdi." [148] 4. Ölüm esnasında yaratılmışların söyle­dikleri, fakat Âdemoğulları'nın duymadıkları sözler "Onların her birine ölüm geldiğinde, "Rabbim beni döndür!" der. Ölüm gelip çatınca kâfir, iyiliklerinin az, kötülüklerinin çok olduğunu görür ve dünya­dan çıkmadan önce ölüm meleğine bakar; geri döndürülmeyi ve yalanladığı şeyleri tasdik etmeyi te­menni eder: Nihayet onların (yani, kâfirlerini birine ölüm geldiğin­de, "Rabbim! Beni döndür de bıraktığımda/terkettiğimde sâlih amel işleyeyim" der." [149] So a Yüce Allah yeni bir hitabla, onun dediğini reddetmek üzere buyurmaktadır ki: "Hayır, hayır! Doğrusu o, onun söylemiş olduğu bir sözden ibarettir." [150] Ancak onun bu sözlerini Âdemoğulları duymaz. Tıpkı, boğulacağı vakit, ölüm meleğinin indiğini gördüğünde Fir'avn'ın, "Ben îmân ettim. Hakikaten İsrâîloğulları'nın îmân ettikleri dışında ilah yok ve ben teslim olanlardanım" [151] demesinde ol­duğu gibi. Ölüm meleğinin geldiği boğulma esna­sındaki imanının ona bir faydası olmadı. Şayet bo­ğulmaya başlamadan önce îmân etmiş olsaydı, îmânının kendisine faydası olacaktı. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ehl-i Kitap'tan hiç kimse yoktur ki, ölümünden (ölmeden) evvel o'na (İsa'ya) îmân etmeyecek olsun." [152] Ehl-i Kitap'tan hiç kimse, İsa'ya îmân etmedikçe ölmez; fakat ölüm meleğini gördükten ve ölüm on­lara geldikten so a bu îmânlarının bir faydası ol­maz. Çünkü dünyadakilerin telaffuz ettikleri gibi îmânı telaffuz etmeye güçleri yetmez. İşte şu buy­ruk bunu anlatmaktadır: "Yoksa, kötülükleri yapıp yapıp (şirk koşup) da nihayet onlardan birine ölüm gelip çattığında (birisi ölüm haline düşüp iyiliklerini ve kötülüklerini görmeye başladığında), "Ben -(yaratılmışların onun sözünü işitemeyecekleri bir zamanda)- şimdi tevbe ettim" diyenlere ve kâfir olarak ölenlere tevbe yoktur (ölüm sırasında tevbe etmeyecek hiçbir kâfir yok­tur, fakat bu tevbenin ona bir faydası olmaz. Kâfir olarak ölenlerin de günahı bağışlanmaz). İşte onlar için acıklı bir azâb hazırladık." [153] 5. Dünyada azabı gördükleri sırada kâfirlerin imân ettiklerine dair söyledikleri sözler ve geçmişte azaba uğratılmış ümmetlerin sözleri "Be'simizi (dünyada azabımızı) gördüklerinde, "Al­lah'a îmân ettik; O'nun birliğine" dediler." [154] Allah ise (onların bu îmânları ile ilgili olarak) şöyle buyurmaktadır: "Ama (başlarına azabın inmesi esnasındaki) îmânları­nın onlara bir faydası olmadı; (tıpkı, boğulurken îmân etmesinin Fir'avn'a bir faydasının olmadığı gibi)." [155] "Be'simizi hissettiklerinde hemen oradan kaçışıyor­lardı." [156] "Onlar, "Veyl bize! Biz gerçekten zâlimlerdik" dediler." [157] Böylelikle kendilerine zulmettiklerini ve rasûllerin getirdiklerine îmân ettiklerini ikrar ettiler, dünya­ya geri döndürülmeyi ve güzel amel işlemek için kendilerine süre tanınmasını istediler. "Elim azabı görünceye kadar ona îmân etmezler. Onlara ansızın gelecek ve onlar şuurunda olmayacaklar. "Aca­ba bize mühlet verilir mi?" diyecekler." [158] "Vuku bulduğu zaman mı ona îmân edeceksiniz? Şim­di mi (iman ediyorsunuz)? Hani siz onun çabucak gelmesini isteyip duruyordunuz ya!" [159]


16.02.2009 tarihinden beri 3124 defa okundu. Son takip: 18.11.2024 - 07:30