Mushaf
Mushaf, Kur'ân sahifelerini meydana getiren şirazeli cildin adıdır. İki yanındaki kablarına "deffeteyn" denilir. Kutubî sahifeye (önceki kitaplara) sayfanın çoğulu olarak "suhuf" denilirse de mushaf ismi Kur'ân'a mahsustur. "Mim"inde ötre, üstün ve esre ile üç hareke caizdir. (Üç şekilde okunabilir) ötre ile "mushâf'; bir araya toplanıp bağlanmış sayfalar, üstün ile "mashaf"; sayfaların toplanma yeri, esre ile "mıshaf"; sayfaları bir araya getiren alet manasına gelir. Kur'ân, nazil olduğu zaman, nazil olduğu şekliyle ve ayrı ayrı tertemiz sahifelere yazılıyordu. Bunların hangi sûreye ve o sûrenin neresine ait olduğuna işaret buyuruluyordu. Bu sahifelerin hepsi bir araya ciltlenmiyor; nesh melhuz bulunuyordu, yani nesh edilebileceği hesaba katılıyordu. Yalnız "suhufin mükerremen"[366] ve "suhufen mutahharen"[367] olarak tam bir saygı ile korunuyordu. İstinsah edenler (yazanlar) bu şekilde yazıp ezberliyorlardı. Kur'ân/Mushaf, ilk önce Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in hilafeti döneminde bütün sayfaların hepsi birlikte yazılıp toplu olarak şirazelendi ve "mushâf" adı verildi. Bu konuya Kur'ân'ın cem'i meselesi denir. Bundan so a ashab da, kendilerine ait bulunan Kur'ân sayfalarını mushaf haline getirdiler. Daha so a Hz. Osman, Hz. Ebû Bekir döneminde mushaf haline getirilmiş nüshayı bir daha gözden geçirterek çoğaltılmasını sağladı. Mushafı, sekiz nüsha olarak yazdırıp/çoğalttırıp, o donemin belli başlı büyük merkezlerine gönderdi. Bir tanesini de kendisi için alıkoydu. Buna "imam" ismi verildi. Bundan so a bütün müshaflar, bu nüshalar esas alınarak çoğaltıldı.[368]
16.02.2009 tarihinden beri 2962 defa okundu. Son takip: 22.11.2024 - 03:57