Sûre

Sûre, Kur'ân'ın en az üç aye­tinden meydana gelen, özel bir ki­tap gibi özel bîr isme sahip kısım­lardan her birine denir. Sûre, lügatte iki anlama gelir. Birincisi; menzile-i refia, yani yüksek rütbe demektir. İkincisi; bir şehri kuşatan sûr demektir. Birincisine göre Kur'ân, gök alemine yani her sûre semanın yüksek rütbesinde bulunan sis­temlerine benzetilmiş olur öyle ki her ayet bir yıldıza benzer. İkinci anlamda ise Kur'ân'ın yeryüzünde büyük bir medeniyet kuracağına işaret vardır. Sûreler müstahkem bir şehre, ayetler de bir konağa benzetilmiş olur. Uzun sûrelerde aşr ve rüku tabir olunan hitabeler vardır. Bun­lar secavend, "ayn" harfi ile gös­terilir. [355] Kur'ân'da 10 âyette zikredilen bu kelime lügatta, yüksek rütbe, şeref, binanın kısmı veya katları anlamlarına gelir. Çoğulu "suver”dir.[356] Kur'ân, biri diğeri tarafından kesilerek 114 sûreye ayrılmıştır. Bina katlarına "sûre" dendiğinden dolayı, Kur'ân'ın muhtelif kısım ve tabakalarını teşkil eden parça­larına da böylece "sûre" dendiği söylenmiştir. Her sûrenin, Allah kelamını ihtiva ettiğinden bu ismi almış olması da kuvvetle muhtemeldir.[357] İşte bu anlamıyla "sûre", câhiliye döneminde bilinmemiştir. Kur'ân ona bu manayı kazan­dırmıştır. Zira câhiliye döneminde "sûre", yüksek rütbe ve şeref manasında kullanılmıştır. Nitekim en-Nabiğâtu'z-Zubyânî şöyle der: "Görmüyor musun, Allah, sana öyle bir mevki vermiş ki, o mevki altında, bütün kralların bocalamakta olduklarını görürsün.”[358]


16.02.2009 tarihinden beri 2677 defa okundu. Son takip: 17.11.2024 - 06:02