2d4
2d4-
Peygamberliğin Vasıfları
2d4a-
Peygamberlerin Sabrı
Allah'ın âyetlerini inkar
edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adaleti emreden
insanları öldürenler (yok mu), onlara acı bir azabı haber ver! (Al-i İmran:
3/21)
(Resûlüm!) Eğer seni
yalancılıkla itham ettilerse (yadırgama); gerçekten, senden önce apaçık
mucizeler, sahifeler ve aydınlatıcı kitap getiren nice peygamberler de
yalancılıkla itham edildi. (Al-i İmran: 3/184)
Ey Resûl! Kalpleri iman
etmediği halde ağızlarıyla "inandık" diyen kimselerden ve yahudilerden küfür
içinde koşuşanların (hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler,
ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden
kaydırıp değiştirirler. "Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse
sakının!" derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen
Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini
temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve
ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır. (Maide: 5/41)
(Sana şu talimatı verdik):
Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma. Allah'ın
sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer
(hükümden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir
kısmını onların başına bela etmek ister. İnsanların birçoğu da zaten yoldan
çıkmışlardır. (Maide: 5/49)
Andolsun ki İsrailoğullarının
sağlam sözünü aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Ne zaman bir peygamber
onlara nefislerinin arzu etmediğini (ilâhî hükümleri) getirdi ise bir kısmını
yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler. (Maide: 5/70)
Gömleğinin üstünde sahte bir
kan ile geldiler. (Ya'kub) dedi ki: Bilakis nefisleriniz size (kötü) bir işi
güzel gösterdi. Artık (bana düşen) hakkıyla sabretmektir. Anlattığınız
karşısında (bana) yardım edecek olan, ancak Allah'tır. (Yusuf: 12/18)
Kadın dedi ki: İşte hakkında
beni kınadığınız şahıs budur. Ben onun nefsinden murat almak istedim. Fakat o,
(bundan) şiddetle sakındı. Andolsun, eğer o kendisine emredeceğimi yapmazsa
mutlaka zindana atılacak ve elbette sürünenlerden olacaktır! (Yusuf: 12/32)
(Yusuf:) Rabbim! Bana zindan,
bunların benden istediklerinden daha iyidir! Eğer onların hilelerini benden
çevirmezsen, onlara meyleder ve cahillerden olurum! dedi. (Yusuf: 12/33)
Onlardan, kurtulacağını bildiği
kimseye dedi ki: Beni efendinin yanında an, (umulur ki beni çıkarır). Fakat
şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Dolayısıyla (Yusuf), birkaç sene daha
zindanda kaldı. (Yusuf: 12/42)
(Adam bu yorumu getirince) kral
dedi ki: "Onu bana getirin!" Elçi, Yusuf'a geldiği zaman, (Yusuf) dedi ki:
"Efendine dön de ona: Ellerini kesen o kadınların zoru neydi? diye sor. Şüphesiz
benim Rabbim onların hilesini çok iyi bilir." (Yusuf: 12/52)
(Babaları) dedi ki: "Hayır,
nefisleriniz sizi (böyle) bir işe sürükledi. (Bana düşen) artık, güzel bir
sabırdır. Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O çok iyi
bilendir, hikmet sahibidir." (Yusuf: 12/83)
Nihayet peygamberler ümitlerini
yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara
yardımımız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. (Fakat) suçlular
topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez. (Yusuf: 12/110)
Andolsun, senden önceki
peygamberlerle de alay edildi de ben inkar edenlere mühlet verdim, sonra da
onları yakaladım! (Görseydin ki) azabım nasılmış! (Ra’d: 13/32)
"Hem, bize yollarımızı
göstermiş olduğu halde ne diye biz, Allah'a dayanıp güvenmeyelim? Sizin bize
verdiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah'a
tevekkülde sebat etsinler." (İbrahim: 14/12)
Biz, onların seni dinlerken ne
maksatla dinlediklerini, kendi aralarında fısıldaşırlarken de o zalimlerin:
"Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!" dediklerini çok iyi
biliriz. (İsra: 17/47)
Baksana; senin için ne türlü
benzetmeler yaptılar! Bu yüzden, (öyle bir) saptılar ki, artık (doğru) yolu
bulamayacaklardır. (İsra: 17/48)
Eğer seni sebatkâr kılmasaydık,
gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin. (İsra: 17/74)
Musa: İnşaallah, dedi, sen beni
sabreder bulacaksın. Senin emrine de karşı gelmem. (Kehf: 18/69)
Andolsun biz ona (Firavun'a)
bütün (bu) delillerimizi gösterdik; yine de yalanladı ve diretti. (Taha: 20/56)
(Resûlüm!) Sen, onların
söylediklerine sabret. Güneşin doğmasından önce de batmasından önce de Rabbini
övgü ile tesbih et; gecenin bir kısım saatleri ile gündüzün etrafında (iki
ucunda) da tesbih et ki, sen, Allah'tan hoşnut olasın, (Allah da senden!). (Taha:
20/130)
Bunun üzerine biz, tarafımızdan
bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul
ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını,
ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik. (Enbiya: 21/84)
İsmail'i, İdris'i ve Zülkifl'i
de (yâdet). Hepsi de sabreden kimselerdendi. (Enbiya: 21/85)
(Resûlüm!) Senden önce
gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda
dolaşırlardı. (Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan
(vesilesi) kıldık; (bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin herşeyi hakkıyla
görmektedir. (Furkan: 25/20)
Bunun üzerine Musa, onların
yerine (davarlarını) sulayıverdi. Sonra gölgeye çekildi ve: Rabbim! Doğrusu bana
indirceğin her hayra (lütfuna) muhtacım, dedi. (Kasas: 28/24)
Şayet Rabbinden ona bir nimet
yetişmemiş olsaydı o, mutlaka, kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.
(Kalem: 68/49)
|