2k16ö
2k16ö- Yahudilerin
Karekteri
Elinizdekini (Tevrat'ın aslını)
tasdik edici olarak indirdiğime (Kur'an'a) iman edin. Sakın onu inkar edenlerin
ilki olmayın! Âyetlerimi az bir karşılık ile satmayın, yalnız benden (benim
azabımdan) korkun. (Bakar: 2/41)
Bilerek hakkı bâtıl ile
karıştırmayın, hakkı gizlemeyin. (Bakara: 2/42)
(Ey bilginler!) Sizler Kitab'ı
(Tevrat'ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip
kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz? (Bakara: 2/44)
Bir zamanlar: Ey Musa! Biz
Allah'ı açıkça görmedikçe asla sana inanmayız, demiştiniz de bakıp durur
olduğunuz halde hemen sizi yıldırım çarpmıştı. (Bakara: 2/55)
Fakat zalimler, kendilerine
söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler. Bunun üzerine biz, yapmakta oldukları
kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten acı bir azap indirdik. (Bakara:
2/59)
Hani siz (verilen nimetlere
karşılık): Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz; bizim için Rabbine dua et de
yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, sarımsağından,
mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın, dediniz. Musa ise: Daha iyiyi daha kötü
ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde şehre inin. Zira istedikleriniz sizin
için orada var, dedi. İşte (bu hâdiseden sonra) üzerlerine aşağılık ve yoksulluk
damgası vuruldu. Allah'ın gazabına uğradılar. Bu musibetler (onların başına),
Allah'ın âyetlerini inkara devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri
öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve taşkınlıkları
sebebiyledir. (Bakara: 2/61)
İçinizden cumartesi günü
azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine: Aşağılık maymunlar olun! dediklerimizi
elbette bilmektesiniz. (Bakara: 2/65)
Musa, kavmine: Allah bir sığır
kesmenizi emrediyor, demişti de: Bizimle alay mı ediyorsun? demişlerdi. O da:
Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım, demişti. (Bakara: 2/67)
"Bizim adımıza Rabbine dua et,
bize onun ne olduğunu açıklasın" dediler. Musa: Allah diyor ki: "O, ne yaşlı ne
de körpe; ikisi arasında bir inek." Size emredileni hemen yapın, dedi. (Bakara:
2/68)
Bu defa: Bizim için Rabbine dua
et, bize onun rengini açıklasın, dediler. "O diyor ki: Sarı renkli, parlak
tüylü, bakanların içini açan bir inektir" dedi. (Bakara: 2/69)
"(Ey Musa!) Bizim için, Rabbine
dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın, nasıl bir inek
keseceğimizi anlayamadık. Biz, inşâallah emredileni yapma yolunu buluruz"
dediler. (Bakara: 2/70)
(Musa) dedi ki: Allah şöyle
buyuruyor: O, henüz boyunduruk altına alınmayan, yer sürmeyen, ekin sulamayan,
serbest dolaşan (salma), renginde hiç alacası bulunmayan bir inektir. "İşte
şimdi gerçeği anlattın" dediler ve bunun üzerine (onu bulup) kestiler, ama az
kalsın kesmeyeceklerdi. (Bakara: 2/71)
(Ne var ki) bunlardan sonra
yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır.
Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar
da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukarıdan aşağı
yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir. (Bakara: 2/74)
(Münafıklar) inananlarla
karşılaştıklarında "İman ettik" derler. Birbirleriyle başbaşa kaldıkları vakit
ise: Allah'ın size açtıklarını (Tevrat'taki bilgileri), Rabbiniz katında sizin
aleyhinize hüccet getirmeleri için mi onlara anlatıyorsunuz; bunları düşünemiyor
musunuz? derler. (Bakara: 2/76)
Vaktiyle biz,
İsrailoğullarından: Yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz, ana-babaya, yakın
akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz diye söz almış ve "İnsanlara
güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin" diye de emretmiştik. Sonunda
azınız müstesna, yüz çevirerek dönüp gittiniz. (Bakara: 2/83)
Bu misakı kabul eden sizler,
(verdiğiniz sözün tersine) birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi
yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı birleşiyorsunuz.
Onları yurtlarından çıkarmak size haram olduğu halde (hem çıkarıyor hem de) size
esirler olarak geldiklerinde fidye verip onları kurtarıyorsunuz. Yoksa siz
Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden öyle
davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en
şiddetli azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil
değildir. (Bakara: 2/85)
İşte onlar, ahirete karşılık
dünya hayatını satın alan kimselerdir. Bu yüzden ne azapları hafifletilecek ne
de kendilerine yardım edilecektir. (Bakara: 2/86)
Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı
verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da
mucizeler verdik. Ve onu, Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. (Ne var ki)
gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe, ona karşı büyüklük
tasladınız. (Size gelen) peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını
da öldürdünüz. (Bakara: 2/87)
Daha önce kafirlere karşı zafer
isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki (Tevrat'ı) doğrulayan bir
kitap gelip de (Tevrat'tan) bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince
onu inkar ettiler. İşte Allah'ın lâneti böyle inkarcılaradır. (Bakara: 2/89)
Allah'ın kullarından dilediğine
peygamberlik ihsan etmesini kıskandıkları için Allah'ın indirdiğini (Kur'an'ı)
inkar ederek kendilerini harcamaları ne kötü bir şeydir! Böylece onlar, gazap
üstüne gazaba uğradılar. Ayrıca kafirler için alçaltıcı bir azap vardır.
(Bakara: 2/90)
Hatırlayın ki, Tûr dağının
altında sizden söz almış: Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri
anlayın, demiştik. Onlar: İşittik ve isyan ettik, dediler. İnkârları sebebiyle
kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu. De ki: Eğer inanıyorsanız, imanınız size
ne kötü şeyler emrediyor! (Bakara: 2/93)
(Ey Muhammed, onlara:) Şayet
(iddia ettiğiniz gibi) ahiret yurdu Allah katında diğer insanlara değil de
yalnızca size aitse ve bu iddianızda doğru iseniz haydi ölümü temenni edin
(bakalım), de. (Bakara: 2/94)
Onlar, kendi elleriyle önceden
yaptıkları işler (günah ve isyanları) sebebiyle hiç bir zaman ölümü temenni
etmeyeceklerdir. Allah zalimleri iyi bilir. (Bakara: 2/95)
Yemin olsun ki, sen onları
yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak bulursun. Putperestlerden her biri
de arzular ki, bin sene yaşasın. Oysa yaşatılması onu azaptan uzaklaştırmaz.
Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür. (Bakara: 2/96)
Ne zaman onlar bir antlaşma
yaptılarsa, yine kendilerinden bir gurup onu bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman
etmez. (Bakara: 2/100)
Allah tarafından kendilerine,
yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince Ehl-i kitaptan bir gurup,
sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp terkettiler.
(Bakara: 2/101)
Ey iman edenler! "Râinâ"
demeyin, "unzurnâ" deyin. (Söylenenleri) dinleyin. Kafirler için elem verici bir
azap vardır. (Bakara: 2/104)
Yoksa siz de (ey müslümanlar),
daha önce Musa'ya sorulduğu gibi peygamberinize sorular sormak mı istiyorsunuz?
Kim imanı küfre değişirse, şüphesiz dosdoğru yoldan sapmış olur. (Bakara: 2/108)
Yoksa siz, İbrahim, İsmail,
İshak, Ya'kub ve esbâtın yahudi, yahut hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz?
De ki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah tarafından kendisine
(bildirilmiş) bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah
yaptıklarınızdan gafil değildir. (Bakara: 2/140)
İnsanlardan bir kısım
beyinsizler: Yönelmekte oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir?
diyecekler. De ki: Doğu da batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru yola iletir.
(Bakara: 2/142)
Musa'dan sonra, Benî İsrail'den
ileri gelen kimseleri görmedin mi? Kendilerine gönderilmiş bir peygambere: "Bize
bir hükümdar gönder ki (onun komutasında) Allah yolunda savaşalım" demişlerdi.
"Ya size savaş yazılır da savaşmazsanız?" dedi. "Yurtlarımızdan çıkarılmış,
çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde Allah yolunda neden
savaşmayalım?" dediler. Kendilerine savaş yazılınca, içlerinden pek azı hariç,
geri dönüp kaçtılar. Allah zalimleri iyi bilir. (Bakara: 2/246)
Peygamberleri onlara: Bilin ki
Allah, Tâlût'u size hükümdar olarak gönderdi, dedi. Bunun üzerine: Biz,
hükümdarlığa daha lâyık olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden
geniş imkânlar verilmemişken o bize nasıl hükümdar olur? dediler. "Allah sizin
üzerinize onu seçti, ilimde ve bedende ona üstünlük verdi. Allah mülkünü
dilediğine verir. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir" dedi. (Bakara:
2/247)
Peygamberleri onlara: Onun
hükümdarlığının alâmeti, Tabut'un size gelmesidir. Meleklerin taşıdığı o
Tabut'un içinde Rabbinizden size bir ferahlık ve sükûnet, Musa ve Harun
hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı vardır. Eğer inanmış kimseler iseniz
sizin için bunda şüphesiz bir alâmet vardır, dedi. (Bakara: 2/248)
Tâlût askerlerle beraber (cihad
için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan
içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse
bendendir, dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve
iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût'a ve askerlerine karşı
koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar:
Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah
sabredenlerle beraberdir, dediler. (Bakara: 2/249)
Onların bu tutumları: Bize
ateş, sadece sayılı günlerde dokunacaktır, demelerinin bir sonucudur. Onların
vaktiyle uydurdukları şeyler de dinleri hakkında kendilerini yanıltmıştır. (Al-i
İmran: 3/24)
Ey ehl-i kitap! Neden doğruyu
eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz? (Al-i İmran: 3/71)
Ehl-i kitaptan öylesi vardır
ki, ona yüklerle mal emanet bıraksan, onu sana noksansız iade eder. Fakat
onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, tepesine dikilip
durmazsan onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmîlere karşı yaptıklarımızdan
dolayı bize vebal yoktur" demelerindendir. Allah adına bile bile yalan
söylüyorlar. (Al-i İmran: 3/75)
Onlar (yahudiler) nerede
bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine
sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah'ın hışmına
uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir. Çünkü onlar, Allah'ın âyetlerini
inkar ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da, onların
isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır. (Al-i İmran: 3/112)
"Gerçekten Allah fakir, biz ise
zenginiz" diyenlerin sözünü andolsun ki Allah işitmiştir. Onların (bu)
dediklerini, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ile birlikte yazacağız ve
diyeceğiz ki: Tadın o yakıcı azabı! (Al-i İmran: 3/181)
"Doğrusu Allah bize, (gökten
inen) ateşin yiyeceği (yakıp kor edeceği) bir kurban getirmedikçe hiçbir
peygambere inanmamamızı emretti" diyenlere şöyle de: Size, benden önce
mucizelerle, (özellikle) dediğiniz (mucize) ile nice peygamberler geldi. Eğer
doğru insanlar iseniz, ya onları niçin öldürdünüz? (Al-i İmran: 3/183)
Kendilerine Kitap'tan nasip
verilenlere baksana! Sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan çıkmanızı
istiyorlar! (Nisa: 4/44)
Yahudilerden bir kısmı
kelimeleri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine
saldırarak (Peygambere karşı) "İşittik ve karşı geldik", "dinle, dinlemez
olası", "râinâ" derler. Eğer onlar "İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet"
deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat
küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık
pek az inanırlar. (Nisa: 4/46)
Ey ehl-i kitap! Biz, birtakım
yüzleri silip dümdüz ederek arkalarına çevirmeden, yahut onları, cumartesi
adamları gibi lânetlemeden önce (davranarak), size gelenleri doğrulamak üzere
indirdiğimize (Kitab'a) iman edin; Allah'ın emri mutlaka yerine gelecektir.
(Nisa: 4/47)
Kendilerini temize çıkaranlara
ne dersin! Hayır, Allah dilediğini temize çıkarır ve hiç kimse kıl payı kadar
haksızlık görmez. (Nisa: 4/49)
Kendilerine Kitap'tan nasip
verilenleri görmedin mi? Putlara ve bâtıla (tanrılara) iman ediyorlar, sonra da
kafirler için: "Bunlar, Allah'a iman edenlerden daha doğru yoldadır" diyorlar!
(Nisa: 4/51)
Yoksa onların mülkten
(hükümranlıktan) bir nasipleri mi var? Öyle olsaydı insanlara çekirdek filizi
(kadar bir şey bile) vermezlerdi. (Nisa: 4/53)
Yoksa onlar, Allah'ın lütfundan
verdiği şeyler için insanlara haset mi ediyorlar? Oysa İbrahim soyuna Kitab'ı ve
hikmeti verdik ve onlara büyük bir hükümranlık bahşettik. (Nisa: 4/54)
Ehl-i kitap senden, kendilerine
gökten bir kitap indirmeni istiyor. Onlar Musa'dan, bunun daha büyüğünü
istemişler de, "Bize Allah'ı apaçık göster" demişlerdi. Zulümleri sebebiyle
hemen onları yıldırım çarptı. Bilâhare kendilerine açık deliller geldikten sonra
buzağıyı (tanrı) edindiler. Biz bunu da affettik. Ve Musa'ya apaçık delil (ve
yetki) verdik. (Nisa: 4/153)
Sözlerinden dönmeleri, Allah'ın
âyetlerini inkar etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve "Kalplerimiz
kılıflanmıştır, demeleri sebebiyle (onları lânetledik, türlü belalar verdik.
Onların kalpleri kılıflı değildir;) tam aksine küfürleri sebebiyle Allah o
kalpler üzerine mühür vurmuştur; pek azı müstesna artık iman etmezler. (Nisa:
4/155)
Bir de inkar etmelerinden ve
Meryem'in üzerine büyük bir iftira atmalarından; (Nisa: 4/156)
Yahudilerin zulmü sebebiyle,
bir de çok kimseyi Allah yolundan çevirmeleri, menedildikleri halde faizi
almaları ve haksız (yollar) ile insanların mallarını yemeleri yüzünden
kendilerine (daha önce) helal kılınmış bulunan temiz ve iyi şeyleri onlara haram
kıldık; ve içlerinden inkara sapanlara acı bir azap hazırladık. (Nisa:
4/160-161)
Bir zamanlar Musa, kavmine
şöyle demişti: Ey kavmim! Allah'ın size (lütfettiği) nimetini hatırlayın: zira
O, içinizden peygamberler çıkardı ve sizi hükümdarlar kıldı. Âlemlerde hiçbir
kimseye vermediğini size verdi. (Maide: 5/20)
"Ey Musa! Onlar orada
bulundukları müddetçe biz oraya asla girmeyiz; şu halde sen ve Rabbin gidin
savaşın; biz burada oturacağız" dediler. (Maide: 5/24)
Hep yalana kulak verir,
durmadan haram yerler. Sana gelirlerse, ister aralarında hüküm ver, ister
onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler.
Ve eğer hüküm verirsen, aralarında adaletle hükmet. Allah âdil olanları sever.
(Maide: 5/42)
İçinde Allah'ın hükmü bulunan
Tevrat yanlarında olduğu halde nasıl seni hakem kılıyorlar da sonra, bunun
arkasından yüz çevirip gidiyorlar? Onlar inanmış kimseler değildir. (Maide:
5/43)
Ey iman edenler! Sizden önce
kendilerine Kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve
kafirleri dost edinmeyin. Allah'tan korkun; eğer müminler iseniz. (Maide: 5/57)
Namaza çağırdığınız zaman onu
alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranış, onların düşünemeyen bir toplum
olmalarındandır. (Maide: 5/58)
Onlardan birçoğunun günah,
düşmanlık ve haram yemede yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne kadar kötüdür!
(Maide: 5/62)
Din adamları ve âlimleri
onları, günah olan sözleri söylemekten ve haram yemekten menetselerdi ya!
İşledikleri (fiiller) ne kötüdür! (Maide: 5/63)
Yahudiler, Allah'ın eli
bağlıdır (sıkıdır), dediler. Hay dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lânet
olasılar! Bilakis, Allah'ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun ki
sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttırır.
Aralarına, kıyamete kadar (sürecek) düşmanlık ve kin soktuk. Ne zaman savaş için
bir ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa) Allah onu söndürmüştür. Onlar
yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar; Allah ise bozguncuları sevmez. (Maide: 5/64)
Andolsun ki İsrailoğullarının
sağlam sözünü aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Ne zaman bir peygamber
onlara nefislerinin arzu etmediğini (ilâhî hükümleri) getirdi ise bir kısmını
yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler. (Maide: 5/70)
Onlar, işledikleri kötülükten,
birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür! (Maide:
5/79)
Onlardan çoğunun, inkar
edenlerle dostluk ettiklerini görürsün. Nefislerinin onlar için (ahiret
hayatları için) önceden hazırladığı şey ne kötüdür: Allah onlara gazabetmiştir
ve onlar azap içinde devamlı kalıcıdırlar! (Maide: 5/80)
Eğer onlar Allah'a, Peygamber'e
ve ona indirilene iman etmiş olsalardı onları (müşrikleri) dost edinmezlerdi;
fakat onların çoğu yoldan çıkmışlardır. (Maide: 5/81)
İnsanlar içerisinde iman
edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak yahudiler ile, şirk koşanları
bulacaksın. Onlar içinde iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da "Biz
hıristiyanlarız" diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler
vardır ve onlar büyüklük taslamazlar. (Maide: 5/82)
Azap üzerlerine çökünce, "Ey
Musa! Sana verdiği söz hürmetine, bizim için Rabbine dua et; eğer bizden azabı
kaldırırsan, mutlaka sana inanacağız ve muhakkak İsrailoğullarını seninle
göndereceğiz" dediler. (A’raf: 7/134)
İsrailoğullarını denizden
geçirdik, orada kendilerine mahsus birtakım putlara tapan bir kavme rastladılar.
Bunun üzerine: Ey Musa! Onların tanrıları olduğu gibi, sen de bizim için bir
tanrı yap! dediler. Musa: Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz, dedi. (A’raf:
7/138)
Şüphesiz bunların içinde
bulundukları (din) yıkılmıştır, yapmakta oldukları da bâtıldır. (A’raf: 7/139)
Pişman olup da kendilerinin
gerçekten sapmış olduklarını görünce dediler ki: Eğer Rabbimiz bize acımaz ve
bizi bağışlamazsa mutlaka ziyana uğrayanlardan olacağız! (A’raf: 7/149)
Biz İsrailoğullarını oymaklar
halinde oniki kabileye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya, "Asânı
taşa vur!" diye vahyettik. Derhal ondan oniki pınar fışkırdı. Her kabile içeceği
yeri belledi. Sonra üzerlerine bulutla gölge yaptık, onlara kudret helvası ve
bıldırcın eti indirdik. (Onlara dedik ki:) "Size verdiğimiz rızıkların
temizlerinden yeyin." Ama onlar (emirlerimizi dinlememekle) bize değil
kendilerine zulmediyorlardı. (A’raf: 7/160)
Fakat onlardan zalim olanlar,
sözü, kendilerine söylenenden başkasıyla değiştirdiler. Biz de zulmetmelerinden
ötürü üzerlerine gökten bir azap gönderdik. (A’raf. 7/162)
Onlara, deniz kıyısında bulunan
şehir halkının durumunu sor. Hani onlar cumartesi gününe saygısızlık gösterip
haddi aşıyorlardı. Çünkü cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar meydana
çıkarak akın akın onlara gelirdi, cumartesi tatili yapmadıkları gün de
gelmezlerdi. İşte böylece biz, yoldan çıkmalarından dolayı onları imtihan
ediyorduk. (A’raf: 7/163)
Onların ardından da (âyetleri
tahrif karşılığında) şu değersiz dünya malını alıp, nasıl olsa bağışlanacağız,
diyerek Kitab'a vâris olan birtakım kötü kimseler geldi. Onlara, ona benzer bir
menfaat daha gelse onu da alırlar. Peki, Kitap'ta Allah hakkında gerçekten başka
bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan söz alınmamış mıydı ve onlar
Kitap'takini okumamışlar mıydı? Âhiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır.
Hâla aklınız ermiyor mu? (A’Raf: 7/169)
Yahudiler, Uzeyr Allah'ın
oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesîh (İsa) Allah'ın oğludur, dediler. Bu,
onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kafir olmuş
kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan
bâtıla) döndürülüyorlar! (Tevbe: 9/30)
(Yahudiler) Allah'ı bırakıp
bilginlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu
Mesîh'i (İsa'yı) rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha kulluk
etmeleri emrolundu. O'ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları
şeylerden uzaktır. (Tevbe: 9/31)
Ey iman edenler! (Biliniz ki),
hahamlardan ve rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler
ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah
yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele! (Tevbe:
9/34)
Sana anlattıklarımızı, daha
önce, yahudi olanlara da haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmedik, fakat, onlar
kendilerine haksızlık ediyorlardı. (Nahl: 16/118)
Biz, Kitap'ta İsrailoğullarına:
Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir
kibre kapılacaksınız, diye bildirdik. (İsra: 17/4)
Andolsun biz, Musa'ya açık açık
dokuz âyet verdik. Haydi İsrailoğullarına sor. Musa onlara geldiğinde Firavun
ona, "Ey Musa! dedi, senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum!" (İsra: 17/101)
Allah buyurdu: Senden sonra
biz, kavmini (Harun ile kalan İsrailoğullarını) imtihan ettik ve Sâmirî onları
yoldan çıkardı. (Taha: 20/85)
Bunun üzerine Musa, öfkeli ve
üzüntülü olarak kavmine döndü. Ey kavmim! dedi, Rabbiniz size güzel bir vaatte
bulunmamış mıydı? Şu halde size zaman mı çok uzun geldi, yoksa üstünüze
Rabbinizin gazabının inmesini mi istediniz ki, bana olan vadinizden döndünüz?
(Taha: 20/86)
Dediler ki: Biz sana olan
vaadimizden, kendi kudret ve irademizle dönmedik. Fakat biz, o kavmin
(Mısır'lıların) zinet eşyasından bir takım ağırlıklar yüklenmiş, sonra da onları
atmıştık; aynı şekilde Sâmirî de atmıştı. (Taha: 20/87)
(Musa, döndüğünde:) Ey Harun!
dedi, sana ne engel oldu da, bunların dalâlete düştüklerini gördüğün vakit
peşimden gelmedin? Emrime âsi mi oldun? (Taha: 20/92-93)
Onlar müstahkem şehirlerde veya
siperler arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi
aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki
kalpleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir
topluluktur. (Haşr: 59/14)
|