2k28
2k28- Geçmiş
Milletlerin Kıssalarından İbret Almak
Biz bunu (maymunlaşmış
insanları), hadiseyi bizzat görenlere ve sonradan gelenlere bir ibret dersi,
müttakîler için de bir öğüt vesilesi kıldık. (Bakara: 2/66)
İşte bunlar Allah'ın
âyetleridir. Biz onları sana doğru olarak anlatıyoruz. Şüphesiz sen, Allah
tarafından gönderilmiş peygamberlerdensin. (Bakara: 2/252)
Allah kendisine mülk
(hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile
tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat
veren ve öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti.
İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir,
dedi. Bunun üzerine kafir apışıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.
(Bakara: 2/258)
(Onların yolu) Firavun
hanedanının ve onlardan öncekilerin tuttuğu yola benzer. Onlar bizim
âyetlerimizi yalanladılar, Allah da kendilerini günahları yüzünden
yakalayıverdi. Allah'ın cezası çok şiddetlidir. (Al-i İmran: 3/11)
Onlar (yahudiler) nerede
bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine
sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah'ın hışmına
uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir. Çünkü onlar, Allah'ın âyetlerini
inkar ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da, onların
isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır. (Al-i İmran: 3/112)
Sizden önce nice (milletler
hakkında) ilâhî kanunlar gelip geçmiştir. Onun için, yeryüzünde gezin dolaşın da
(Allah'ın âyetlerini) yalan sayanların âkıbeti ne olmuş, görün! (Al-i İmran:
3/137)
Eğer siz (Uhud'da) bir acıya
uğradınızsa, (Bedir'de de düşmanınız olan) o kavim de benzer bir acıya
uğramıştır. O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir
topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.) Ta ki Allah, iman edenleri ortaya
çıkarsın ve aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez. (Al-i İmran:
3/140)
Nice peygamberler vardı ki,
beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah
yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun
eğmediler. Allah sabredenleri sever. (Al-i İmran: 3/146)
Onlara, Âdem'in iki oğlunun
haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden
kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen
kardeş, kıskançlık yüzünden), "Andolsun seni öldüreceğim" dedi. Diğeri de "Allah
ancak takvâ sahiplerinden kabul eder" dedi (ve ekledi:) (Maide: 5/27)
Sizden önce de bir toplum
onları sormuş, sonra da bunları inkar eder olmuştu. (Maide: 5/102)
Görmediler mi ki, onlardan önce
yeryüzünde size vermediğimiz bütün imkânları kendilerine verdiğimiz, gökten
üzerlerine bol bol yağmurlar indirip evlerinin altından ırmaklar akıttığımız
nice nesilleri helâk ettik. Biz onları, günahları sebebiyle helâk ettik ve
onların ardından başka nesiller yarattık. (En’am: 6/6)
Senden önceki peygamberlerle de
alay edilmiş, bu yüzden onlarla alay edenleri alay ettikleri şey (azap)
kuşatıvermişti. (En’am: 6/10)
De ki: Yeryüzünde dolaşın,
sonra (peygamberleri) yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bakın! (En’am:
6/11)
Andolsun ki senden önceki
peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine
rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın kelimelerini
(kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. Muhakkak ki peygamberlerin
haberlerinden bazısı sana da geldi. (En’am: 6/34)
Andolsun ki, senden önceki
ümmetlere de elçiler gönderdik. Ardından boyun eğsinler diye onları darlık ve
hastalıklara uğrattık. (En’am: 6/42)
Putperestler diyecekler ki:
"Allah dileseydi ne biz ortak koşardık ne de atalarımız. Hiçbir şeyi de haram
kılmazdık." Onlardan öncekiler de aynı şekilde (peygamberleri) yalanladılar ve
sonunda azabımızı tattılar. De ki: Yanınızda bize açıklayacağınız bir bilgi var
mı? Siz zandan başka bir şeye uymuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz. (En’am:
6/148)
Nice memleketler var ki biz
onları helâk ettik. Azabımız onlara geceleyin yahut gündüz istirahat ederlerken
geldi. (A’raf: 7/4)
Azabımız onlara geldiğinde
çağırışları, "Biz gerçekten zalim kişilermişiz" demelerinden başka bir şey
olmadı. (A’raf: 7/5)
Onu yalanladılar, biz de onu ve
onunla beraber gemide bulunanları kurtardık, âyetlerimizi yalanlayanları da suda
boğduk! Çünkü onlar kör bir kavim idiler. (A’raf: 7/64)
Onu ve onunla beraber olanları
rahmetimizle kurtardık ve âyetlerimizi yalanlayıp da iman etmeyenlerin kökünü
kestik. (A’raf: 7/72)
Bunun üzerine onları o
(gürültülü) sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü dona kaldılar. (A’raf:
7/78)
Salih o zaman onlardan yüz
çevirdi ve şöyle dedi: Ey kavmim! Andolsun ki ben size Rabbimin vahyettiklerini
tebliğ ettim ve size öğüt verdim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz. (A’raf:
7/79)
Ve üzerlerine (taş) yağmuru
yağdırdık. Bak ki günahkârların sonu nasıl oldu! (A’raf: 7/84)
Tehdit ederek, inananları Allah
yolundan alıkoyarak ve o yolu eğip bükmek isteyerek öyle her yolun başında
oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Bakın ki, bozguncuların
sonu nasıl olmuştur! (A’raf: 7/86)
Şuayb'ı yalanlayanlar sanki
yurtlarında hiç oturmamış gibiydiler. Asıl ziyana uğrayanlar Şuayb'ı
yalanlayanların kendileridir. (A’raf: 7/92)
(Şuayb), onlardan yüz çevirdi
ve (içinden) dedi ki: "Ey kavmim! Ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri
duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kafir bir kavme nasıl acırım!" (A’raf: 7/93)
Biz hangi ülkeye bir peygamber
gönderdiysek, ora halkını, (peygambere baş kaldırdıklarından ötürü bize)
yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır. (A’raf:
7/94)
Sonra kötülüğü (darlığı)
değiştirip yerine iyilik (bolluk) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve: "Atalarımız
da böyle sıkıntı ve sevinç yaşamışlardı" dediler. Biz de onları, kendileri
farkına varmadan ansızın yakaladık. (A’raf: 7/95)
Önceki sahiplerinden sonra
yeryüzüne vâris olanlara hâla şu gerçek belli olmadı mı ki: Eğer biz dileseydik
onları da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık! Biz onların kalplerini
mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitmezler. (A’raf: 7/100)
İşte o ülkeler... Onların
haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun ki, peygamberleri onlara
apaçık deliller getirmişlerdi. Fakat önceden yalanladıkları gerçeklere iman
edecek değillerdi. İşte kafirlerin kalplerini Allah böyle mühürler. (A’raf:
7/101)
Sonra onların ardından Musa'yı
mucizelerimizle Firavun ve kavmine gönderdik de o mucizeleri inkar ettiler; ama,
bak ki, fesatçıların sonu ne oldu! (A’raf: 7/103)
Onlara (yahudilere), kendisine
âyetlerimizden verdiğimiz ve fakat onlardan sıyrılıp çıkan, o yüzden de şeytanın
takibine uğrayan ve sonunda azgınlardan olan kimsenin haberini oku. (A’raf:
7/175)
Dileseydik elbette onu bu
âyetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine
düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini
çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan
kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler. (A’raf: 7/176)
Âyetlerimizi yalanlayan ve
kendilerine zulmetmiş olan kavmin durumu ne kötüdür! (A’raf: 7/177)
(Bunların gidişatı) tıpkı
Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin gidişatı gibidir. (Onlar da) Allah'ın
âyetlerini inkar etmişlerdi de Allah onları günahları sebebiyle yakalamıştı.
Allah güçlüdür. O'nun cezası şiddetlidir. (Enfal: 8/52)
(Evet bunların durumu), Firavun
ailesi ve onlardan öncekilerin durumuna benzer. Onlar Rablerinin âyetlerini
yalanlamışlardı; biz de onları günahlarından ötürü helâk etmiştik ve Firavun
ailesini (denizde) boğmuştuk. Hepsi de zalimler idiler. (Enfal: 8/54)
(Ey münafıklar! Siz de) sizden
öncekiler gibi (yaptınız). Onlar sizden kuvvetçe daha üstün, mal ve evlatça daha
çok idiler. Onlar (dünya malından) paylarına düşenden faydalandılar. İşte sizden
öncekiler nasıl paylarına düşenden faydalandıysalar, siz de payınıza düşenden
faydalandınız ve (bâtıla) dalanlar gibi siz de daldınız. İşte onların amelleri
dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Ve onlar ziyana uğrayanların
kendileridir. (Tevbe: 9/69)
Onlara kendilerinden
evvelkilerin, Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının
ve altüst olan şehirlerin haberi ulaşmadı mı? Peygamberi onlara apaçık mucizeler
getirmişti. Demek ki, Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi
kendilerine zulmetmekte idiler. (Tevbe. 9/70)
Andolsun ki sizden önce,
peygamberleri kendilerine mûcizeler getirdiği halde (yalanlayıp)
zulmettiklerinden dolayı nice milletleri helâk ettik; zaten onlar iman edecek
değillerdi. İşte biz suçlu kavimleri böyle cezalandırırız. (Yunus: 10/13)
Bilakis onlar, bilgisine sahip
olmadıkları ve yorumu kendilerine asla gelmemiş olan (Kur'an'ı) yalanladılar.
Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Şimdi bak, zalimlerin sonu nasıl
oldu! (Yunus: 10/39)
Yine de onu yalanladılar, biz
de hem onu hem de onunla beraber gemide bulunanları kurtardık ve onları
(yeryüzünde) halifeler kıldık; âyetlerimizi yalanlayanları da (denizde) boğduk.
Bak ki uyarılanların (fakat inanmayanların) sonu nasıl oldu! (Yunus: 10/73)
(Ey Firavun!) Senden sonra
geleceklere ibret olman için, bugün senin bedenini (cansız olarak) kurtaracağız.
İşte insanlardan bir çoğu, hakikaten âyetlerimizden gafildirler. (Yunus: 10/92)
Onlar, kendilerinden önce gelip
geçmiş toplumların (acıklı) günlerinin benzerlerinden başkasını mı bekliyorlar?
De ki: Haydi bekleyin! Şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim. (Yunus:
10/102)
(Resûlüm!) İşte bunlar sana
vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de
kavmin. O halde sabret. Çünkü iyi sonuç (sabredip) sakınanlarındır. (Hud: 11/49)
Ey kavmim! Sakın bana karşı
düşmanlığınız, Nuh kavminin veya Hûd kavminin, yahut Salih kavminin başlarına
gelenler gibi size de bir musibet getirmesin! Lût kavmi de sizden uzak değildir.
(Hud: 11/89)
(Ey Muhammed!) İşte bu, (halkı
helâk olmuş) memleketlerin haberlerindendir. Biz onu sana anlatıyoruz; onlardan
(bugüne kadar izleri) kalan da vardır, biçilmiş ekin (gibi yok olan) da vardır.
(Hud: 11/100)
Onlara biz zulmetmedik; fakat,
onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin (azap) emri geldiğinde, Allah'ı bırakıp
da taptıkları tanrıları, onlara hiçbir şey sağlamadı, ziyanlarını artırmaktan
başka bir şeye yaramadı. (Hud: 11/101)
Rabbin, haksızlık eden
memleketleri (onların halkını) yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle
(şiddetlidir). Şüphesiz onun yakalaması pek elem vericidir, pek çetindir! (Hud:
11/102)
İşte bunda, ahiret azabından
korkanlar için elbette bir ibret vardır. O gün bütün insanların bir araya
toplandığı bir gündür ve o gün (bütün mahlûkatın) hazır bulunduğu bir gündür. (Hud:
11/103)
Peygamberlerin haberlerinden
senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi sana anlatıyoruz. Bunda
sana gerçeğin bilgisi, müminlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir. (Hud:
11/120)
Andolsun ki Yusuf ve
kardeşlerinde, (almak) isteyenler için ibretler vardır. (Yusuf: 12/7)
Senden önce de ancak şehirler
halkından kendilerine vahyettiğimiz kişiler gönderdik. (Kafirler) yeryüzünde hiç
gezmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler!
Sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha iyidir. Hâla aklınızı kullanmıyor
musunuz? (Yusuf: 12/109)
Andolsun onların (geçmiş
peygamberler ve ümmetlerinin) kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler
vardır. (Bu Kur'an) uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat o, kendinden
öncekileri tasdik eden, her şeyi açıklayan (bir kitaptır); iman eden toplum için
bir rahmet ve bir hidayettir. (Yusuf: 12/111)
(Müşrikler) senden iyilikten
önce kötülüğü çabucak istiyorlar. Halbuki onlardan önce ibret alınacak nice azap
örnekleri gelip geçmiştir. Doğrusu insanlar kötülük ettikleri halde Rabbin onlar
için mağfiret sahibidir. (Bununla beraber) Rabbinin azabı da çok şiddetlidir. (Ra’d:
13/6)
(Ey Muhammed!) Böylece seni,
kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik ki, sana
vahyettiğimizi onlara okuyasın. Onlar Rahman'ı inkar ediyorlar. De ki: O benim
Rabbimdir. O'ndan başka tanrı yoktur. Sadece O'na tevekkül ettim ve dönüş sadece
O'nadır. (Ra’d: 13/30)
Andolsun ki Musa'yı da: Kavmini
karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın (geçmiş kavimlerin başına
getirdiği felâket) günlerini hatırlat, diye mucizelerimizle gönderdik. Şüphesiz
ki bunda çok sabırlı, çok şükreden herkes için ibretler vardır. (İbrahim: 14/5)
Sizden öncekilerin, Nuh, Âd ve
Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin haberleri size gelmedi mi? Onları
Allah'tan başkası bilmez. Peygamberleri kendilerine mucizeler getirdi de onlar,
ellerini peygamberlerinin ağızlarına bastılar ve dediler ki: Biz, size
gönderileni inkar ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeye karşı derin bir
kuşku içindeyiz. (İbrahim: 14/9)
"(Sizden önce) kendilerine
zulmedenlerin yurtarında oturdunuz. Onlara nasıl muamele ettiğimiz size apaçık
belli oldu. Ve size misaller de verdik." (İbrahim: 14/45)
Helâk ettiğimiz hiçbir ülke
yoktur ki hakkında (bizce) bilinen bir yazgı olmasın. (Hicr: 15/4)
Öncekilerin başına gelenlerden
ders almaları gerekirken onlar hâla buna (Kur'an'a) inanmıyorlar. (Hicr: 15/13)
İşte bunda ibret alanlar için
işaretler vardır. (Hicr: 15/75)
Onlar hâla gözler önünde duran
bir yol üzerindedirler. (Hicr: 15/76)
Hakikaten bunda iman edenler
için bir ibret vardır. (Hicr: 15/77)
Biz onlardan da intikam aldık.
İkisi de (Eyke ve Medyen) açık bir yol üzerindedir. (Hicr: 15/79)
Nitekim biz, (Kur'an'ı)
kısımlara ayıranlara azabı indirmişizdir. (Hicr: 15/90)
Onlardan öncekiler de
(peygamberlere) hile yapmışlardı. Sonunda Allah da onların binalarını
temellerinden söktü üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü. Bu azap onlara,
farkedemedikleri bir yerden gelmişti. (Nahl: 16/26)
(Kafirler) kendilerine
meleklerin gelmesinden veya Rablerinin emrinin gelmesinden başka bir şey mi
bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi,
fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. (Nahl: 16/33)
Andolsun ki biz, "Allah'a
kulluk edin ve Tâğut'tan sakının" diye (emretmeleri için) her ümmete bir
peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir
kısmı da sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün, inkar edenlerin sonu
nasıl olmuştur! (Nahl: 16/36)
Allah'a andolsun, senden önceki
ümmetlere de (peygamberler) göndermişizdir. Fakat şeytan onlara işlerini süslü
gösterdi de (iman etmediler). İşte o, bugün onların velisidir. Ve onlar için
elem verici bir azap vardır. (Nahl: 16/63)
Nuh'tan sonraki nesillerden
nicelerini helâk ettik. Kullarının günahlarını bilen ve gören olarak Rabbin
yeterlidir. (İsra: 17/17)
Senden önce gönderdiğimiz
peygamberler hakkındaki kanun (da budur). Bizim kanunumuzda hiçbir değişiklik
bulamazsın. (İsra: 17/77)
Kendilerine hidayet geldiğinde
insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret talep etmekten alıkoyan şey,
sadece, öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini, yahut azabın
göz göre göre kendilerine gelmesini beklemeleridir! (Kehf: 18/55)
İşte şu ülkeler; zulmettikleri
zaman onları helâk ettik. Onları helâk etmek için de belli bir zaman tayin
etmiştik. (Kehf: 18/59)
Onlardan önce de, eşya ve
görünüş bakımından daha güzel olan nice nesiller helâk ettik. (Meryem: 19/74)
Biz, onlardan önce nice
nesilleri helâk ettik. Sen, onlardan herhangi birinden (bir varlık emâresi)
hissediyor veya onlara ait cılız bir ses işitiyor musun? (Meryem: 19/98)
(Resûlüm!) İşte böylece
geçmiştekilerin haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Şüphesiz ki,
tarafımızdan sana bir zikir verdik. (Taha: 20/99)
Bizim, onlardan önce nice
nesilleri helâk etmiş olmamız kendilerini yola getirmedi mi? Halbuki onların
yurtlarında gezip dolaşırlar. Bunda, elbette ki akıl sahipleri için nice
ibretler vardır. (Taha: 20/128)
Zalim olan nice beldeyi kırıp
geçirdik; arkasından da nice başka topluluklar vücuda getirdik. (Enbiya: 21/11)
Evet, onları da, atalarını da
barındırdık. Nihayet ömür kendilerine (hiç bitmeyecek gibi) uzun geldi. Oysa
onlar, bizim gelip (kafirlere ait) araziyi çevresinden eksilteceğimizi görmezler
mi? Şu halde, üstün gelen onlar mı? (Enbiya: 21/44)
Nitekim, birçok memleket vardı
ki, o memleket (halkı) zulmetmekte iken, biz onları helâk ettik. Şimdi o
ülkelerde duvarlar, (çökmüş) tavanların üzerine yıkılmıştır. Nice kullanılmaz
hale gelmiş kuyular ve (ıssız kalmış) ulu saraylar vardır. (Hac: 22/45)
(Sana karşı çıkanlar) hiç
yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve
işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler
içindeki kalpler kör olur. (Hac: 22/46)
Nice ülkeler var ki, zulmedip
dururlarken onlara mühlet verdim. Sonunda onları yakaladım. Dönüş yalnız
banadır. (Hac: 22/48)
Şüphesiz bunda (Nuh ve kavminin
başından geçenlerde) birtakım ibretler vardır. Hakikaten biz (kullarımızı böyle)
deneriz. (Mü’minun: 23/30)
Sonra onların ardından bir
başka nesil meydana getirdik. (Mü’minun: 23/31)
Sonra onların ardından başka
nesiller getirdik. (Mü’minun: 23/42)
Sonra biz peyderpey
peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her
defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından yok
ettik ve onları ibret hikâyelerine dönüştürdük. Artık iman etmeyen kavmin canı
cehenneme! (Mü’minun: 23/44)
Andolsun ki biz size (gerekeni)
açık açık bildiren âyetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve
takvâya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik. (Nur: 24/34)
"Âyetlerimizi yalan sayan kavme
gidin" dedik. Sonunda, (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ediverdik.
(Furkan: 25/36)
Nuh kavmine gelince,
peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde onları, suda boğduk ve kendilerini
insanlar için bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık.
(Furkan: 25/37)
Âd'ı, Semûd'u, Ress halkını ve
bunlar arasında daha birçok nesilleri de (inkarcılıklarından ötürü helâk ettik).
(Furkan: 25/38)
Onların her birine (uymaları
için) misaller getirdik; (ama öğüt almadıkları için) hepsini kırdık geçirdik.
(Furkan: 25/39)
(Resûlüm!) Andolsun (bu Mekkeli
putperestler), ve felâket yağmuruna tutulmuş olan o beldeye uğramışlardır. Peki
onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar.
(Furkan: 25/40)
(Resûlüm!) Onlara İbrahim'in
haberini de naklet. (Şuara: 26/69)
Bunda elbet (alınacak) büyük
bir ders vardır; ama çokları iman etmezler. (Şuara: 26/103)
Nuh kavmi de peygamberleri
yalancılıkla suçladılar. (Şuara: 26/105)
Doğrusu bunda büyük bir ders
vardır; ama çokları iman etmezler. (Şuara: 26/121)
Âd (kavmi) de peygamberleri
yalancılıkla suçladı. (Şuara: 26/123)
Böylece onu yalancılıkla
suçladılar; biz de kendilerini helâk ettik. Doğrusu bunda büyük bir ibret
vardır; ama çokları iman etmezler. (Şuara: 26/139)
Bunun üzerine onları azap
yakaladı. Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
(Şuara: 26/158)
Lût kavmi de peygamberleri
yalancılıkla suçladı. (Şuara: 26/160)
Ancak bir kocakarı müstesna. O,
geride kalanlardan (oldu). (Şuara: 26/171)
Sonra diğerlerini helâk ettik.
(Şuara: 26/172)
Üzerlerine öyle bir yağmur
yağdırdık ki... Uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) yağmuru ne de kötü!
Üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki... Uyarılanların (fakat yola
gelmeyenlerin) yağmuru ne de kötü! (Şuara: 26/173)
Elbet bunda büyük bir ibret
vardır; fakat çokları iman etmezler. (Şuara: 26/174)
Eyke halkı da peygamberleri
yalancılıkla suçladı. (Şuara: 26/176)
Velhasıl onu yalancı saydılar
da, kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, muazzam bir
günün azabı idi! (Şuara: 26/189)
Doğrusu bunda büyük bir ders
vardır; ama çokları iman etmezler. (Şuara: 26/190)
Biz hiçbir memleketi, öğüt
vermek üzere (gönderdiğimiz) uyarıcıları (peygamberleri) olmadan yok
etmemişizdir. Biz zalim değiliz. (Şuara: 26/208-209)
Andolsun ki, "Allah'a kulluk
edin!" (demesi için) Semûd kavmine kardeşleri Salih'i gönderdik. Hemen
birbiriyle çekişen iki zümre oluverdiler. (Neml: 27/45)
Bak işte, tuzaklarının âkıbeti
nice oldu: Onları da, (kendilerine uyan) kavimlerini de (nasıl) toptan helâk
ettik! (Neml: 27/51)
İşte haksızlıkları yüzünden
çökmüş evleri! Anlayan bir kavim için elbette bunda bir ibret vardır. (Neml:
27/52)
Onların üzerlerine müthiş bir
yağmur indirdik. Bu sebeple, uyarılan (fakat aldırmayan) ların yağmuru ne kötü
olmuştur! (Neml: 27/58)
De ki: Yeryüzünde gezin de,
günahkârların âkıbeti nice oldu, görün! (Neml: 27/69)
İman eden bir kavim için
(faydalı olmak üzere) Musa ile Firavun'un haberlerinden bir kısmını sana gerçek
şekliyle nakledeceğiz. (Kasas: 28/3)
Biz de onu ve askerlerini
yakalayıp denize atıverdik. Bak işte, zalimlerin sonu nice oldu! (Kasas: 28/40)
Andolsun biz, ilk nesilleri yok
ettikten sonra Musa'ya, -düşünüp öğüt alsınlar diye- insanlar için apaçık
deliller, hidayet rehberi ve rahmet olarak o Kitab'ı (Tevrat'ı) vermişizdir.
(Kasas: 28/43)
Andolsun ki biz, düşünüp öğüt
alsınlar diye, sözü (vahyi) birbiri ardınca yetiştirmişizdir (aralıksız
vahiylerimizi göndermişizdir). (Kasas: 28/51)
Biz, refahından şımarmış nice
memleketi helâk etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az
oturulabilmiştir. Onlara biz vâris olmuşuzdur. (Kasas: 28/58)
Karun ise: O (servet) bana
ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi, demişti. Bilmiyor muydu ki Allah,
kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan
kimseleri helâk etmişti. Günahkârlardan günahları sorulmaz (Allah onların
hepsini bilir). (Kasas: 28/78)
Nihayet biz, onu da, sarayını
da yerin dibine geçirdik. Artık Allah'a karşı kendisine yardım edecek avanesi
olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi. (Kasas:
28/81)
Andolsun ki biz Nuh'u kendi
kavmine gönderdik de o bin yıldan elli yıl eksik bir süre onların arasında
kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.
(Ankebut: 29/14)
Fakat biz onu ve gemidekileri
kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret yaptık. (Ankebut: 29/15)
Eğer (size tebliğ edileni)
yalan sayarsanız, bilin ki sizden önceki birçok milletler de (kendilerine tebliğ
edileni) yalan saymışlardır. Peygamber'e düşen, yalnız açık bir tebliğdir.
(Ankebut: 29/18)
De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın
da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı
şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir.
(Ankebut: 29/20)
Kavminin (İbrahim'e) cevabı
ise: "Onu öldürün yahut yakın!" demelerinden ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten
kurtardı. Doğrusu bunda, iman eden bir kavim için ibretler vardır. (Ankebut:
29/24)
Lût'u da (gönderdik). O,
kavmine demişti ki: Gerçekten siz, daha önce hiçbir milletin yapmadığı bir
hayâsızlığı yapıyorsunuz! (Ankebut: 29/28)
"Biz, şüphesiz, bu memleket
halkının üzerine, yoldan çıkmalarına karşılık gökten (feci) bir azap
indireceğiz." (Ankebut: 29/34)
Andolsun ki, biz, aklını
kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret nişânesi bırakmışızdır.
(Ankebut: 29/35)
Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı
gönderdik ve Şuayb: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, ahiret gününe umut bağlayın,
yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın! dedi. (Ankebut: 29/36)
Fakat onu yalancılıkla itham
ettiler. Derken, kendilerini bir sarsıntı yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü
çöke kaldılar. (Ankebut: 29/37)
Âd ve Semûd'u da (helâk ettik).
Sizin için, (onların başına nelerin geldiği) oturdukları yerlerden apaçık
anlaşılmaktadır. Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösterip onları doğru
yoldan çıkardı. Oysa bakıp görebilecek durumdaydılar. (Ankebut: 29/38)
Nitekim, onlardan her birini,
günahı sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar
gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini
de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine
zulmediyorlardı. (Ankebut: 29/40)
Onlar, yeryüzünde gezip de
kendilerinden öncekilerin âkıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? Ki onlar,
kendilerinden daha güçlü idiler; yeryüzünü kazıp altüst etmişler, onu bunların
imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri, onlara da nice açık
deliller getirmişlerdi. Zaten Allah onlara zulmedecek değildi; fakat onlar kendi
kendilerine zulmetmekteydiler. (Rum: 30/9)
(Resûlüm!) De ki: Yeryüzünde
gezip dolaşın da, daha öncekilerin âkıbetleri nice oldu, görün. Onların çoğu
müşrik idi. (Rum: 30/42)
Andolsun ki, biz senden önce
kendi kavimlerine nice peygamberler gönderdik de onlara açık deliller
getirdiler. (Onları dinlemeyip) günaha dalanların ise cezalarını hakkıyla
vermişizdir. Müminlere yardım etmek de bize düşer. (Rum: 30/47)
Halen yurtlarında gezip
dolaştıkları kendilerinden önceki nice nesilleri helâk edişimiz onları doğru
yola sevketmedi mi? Bunlarda elbette ibretler vardır. Hâla kulak vermezler mi?
(Secde: 32/26)
Ey iman edenler! Siz de Musa'ya
eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı.
O, Allah yanında şerefli idi. (Ahzab: 33/69)
Bunun üzerine: Ey Rabbimiz!
Aralarında yolculuk yaptığımız şehirlerin arasını uzaklaştır, dediler ve
kendilerine yazık ettiler. Biz de onları, ibret kıssaları haline getirdik ve
onları büsbütün parçaladık. Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes
için ibretler vardır. (Sebe: 34/19)
Onlardan öncekiler de
(peygamberlerini) inkar etmişlerdi. Bunlar, öncekilere verdiklerimizin onda
birine erişmemişlerdi. (Böyle iken), peygamberimi yalanladılar; ama benim
karşılık olarak verdiğim azap nasıl olmuştu! (Sebe: 34/45)
Sonra ben, o inkar edenleri
yakaladım. (Bak ki) cezam nasıl oldu! (Fatır: 35/26)
Çünkü onlar yeryüzünde büyüklük
taslıyor ve kötü tuzaklar kuruyorlardı. Halbuki kişi kazdığı kuyuya kendi düşer.
Onlar öncekilerin kanunundan (onlara uygulanandan) başkasını mı bekliyorlar?
Allah'ın kanununda asla bir değişme bulamazsın, Allah'ın kanununda kesinlikle
bir sapma da bulamazsın. (Fatır: 35/43)
Bunlar yeryüzünde gezip de
kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmediler mi? Halbuki onlar,
bunlardan daha güçlü idiler. Ne göklerde ne de yerde Allah'ı âciz bırakacak bir
güç vardır. O, bilendir, güçlüdür. (Fatır: 35/44)
Onlara, şu şehir halkını misal
getir: Hani onlara elçiler gelmişti. (Yasin: 36/13)
Müşrikler görmüyorlar mı ki,
onlardan önce nice kavimler helâk ettik. Onlar tekrar dönüp de bunlara
gelmezler. (Yasin: 36/31)
Uyarılanların âkıbetinin ne
olduğuna bir bak! (Saffat: 37/73)
(Ey insanlar!) Elbette siz de
sabah ve akşam onlara uğruyorsunuz. Hâla akıllanmayacak mısınız? (Saffat:
37/137-138)
Onlardan önce nice nesilleri
helâk ettik. O zaman feryat ettiler. Halbuki artık kurtulma zamanı değildi.
(Sad: 38/3)
Onlardan önce Nuh kavmi, Âd
kavmi, kazıklar sahibi Firavun, Semûd, Lût kavmi ve Eyke halkı da peygamberleri
yalanladılar. İşte bunlar da (peygamberlere karşı) birleşen topluluklardır.
(Sad: 38/12-13)
İşte bu, bir hatırlatmadır.
Doğrusu Allah'a karşı gelmekten sakınanlara güzel bir gelecek vardır. (Sad:
38/49)
Onlardan öncekiler
(peygamberleri) yalanladılar da farkına varmadıkları bir yerden onlara azap
çattı. (Zümer: 39/25)
Bu suretle Allah, dünya
hayatında onlara rezilliği tattırdı. Ahiret azabı daha büyüktür. Keşke bunu
bilselerdi! (Zümer: 39/26)
Bunu onlardan öncekiler de
söylemişti; ama kazandıkları şeyler onlara fayda vermedi. (Zümer: 39/50)
Onlardan önce Nuh kavmi ve
bunlardan sonraki topluluklar da (peygamberlerini) engellemeye, her ümmet kendi
peygamberini yakalamaya azmetmişti. Bâtılı hakkın yerine koymak için mücadele
etmişlerdi. Bunun üzerine ben onları kıskıvrak yakaladım. İşte, cezalandırmamın
nasıl olduğunu gör! (Mü’min: 40/5)
Onlar, yeryüzünde gezip
dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin âkıbetinin nasıl olduğunu
görsünler! Onlar, kuvvet ve yeryüzündeki eserleri yönünden bunlardan daha da
üstündüler. Böyleyken Allah onları günahları yüzünden yakaladı. Onları Allah'ın
gazabından koruyan da olmadı. (Mü’min: 40/21)
İman etmiş olan dedi ki: "Ey
kavmim! Doğrusu ben sizin için, Nuh kavminin, Âd, Semûd ve onlardan sonra
gelenlerin durumu gibi, (peygamberleri yalanlayan) toplulukların başlarına gelen
bir âkıbetten korkuyorum. Allah, kullarına bir zulüm dileyecek değildir."
(Mü’min: 40/30-31)
Onlar yeryüzünde gezip
dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuştur, görsünler!
Öncekiler bunlardan daha çoktu, kuvvetçe ve yeryüzündeki eserleri bakımından da
daha sağlam idiler. Fakat kazandıkları şeyler onlara asla fayda vermemiştir.
(Mü’min: 40/82)
Eğer onlar yüz çevirirlerse de
ki: İşte sizi Âd ve Semûd'un başına gelen kasırgaya benzer bir kasırgaya karşı
uyarıyorum! (Fussilet: 41/13)
Biz bunlardan daha zorba
olanları da helâk ettik. Nitekim öncekilerde örneği geçmiştir. (Zuhruf: 43/8)
Biz de onlardan intikam aldık.
Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu? (Zuhruf: 43/25)
Onları, sonradan gelenlerin
geçmişi ve bir ibret örneği kıldık. (Zuhruf: 43/56)
Bunlar mı daha hayırlı, yoksa
Tübba' kavmi ile onlardan öncekiler mi? Onları yok ettik, çünkü onlar suçlu
idiler. (Duhan: 44/37)
Andolsun biz, çevrenizdeki
memleketleri de yok ettik. Belki doğru yola dönerler diye âyetleri tekrar tekrar
açıkladık. (Ahkaf. 46/27)
Yeryüzünde dolaşıp
kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görmezler mi? Allah onları
yere batırmıştır. Kafirlere de onların benzeri vardır. (Muhammed: 47/10)
Senin şehrinden -ki ora (halkı)
seni çıkardı- daha kuvvetli nice şehirleri yok ettik; onlara bir yardım eden de
çıkmadı. (Muhammed: 47/13)
Onlardan önce Nuh kavmi, Ress
halkı ve Semûd da yalanlamıştı. (Kaf: 50/12)
Âd ve Firavun ile Lût'un
kardeşleri de (yalanladılar). (Kaf: 50/13)
Eyke halkı ve Tübba' kavmi de.
Bütün bunlar peygamberleri yalanladılar da tehdidim gerçekleşti! (Kaf: 50/14)
Biz, onlardan önce
kendilerinden daha güçlü olan, diyar diyar dolaşan nice nesilleri helâk
etmişizdir. Kurtuluş var mı! (Kaf: 50/36)
Şüphesiz ki bunda aklı olan
veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır. (Kaf: 50/37)
Acı azaptan korkanlar için
orada bir işaret bıraktık. (Zariyat: 51/37)
Ve şüphesiz ki önceki Âd
kavmini O helâk etti. (Necm: 53/50)
Semûd'u da (O helâk etti) ve
geriye hiçbir şey bırakmadı. (Necm: 53/51)
Daha önce de çok zalim ve pek
azgın olan Nuh kavmini (helâk etmişti). (Necm: 53/52)
Altüst olan şehirleri de o
böyle yaptı. (Necm: 53/53)
Onların başına getireceğini
getirdi! (Necm: 53/54)
Andolsun onlara, kötülükten
önleyecek nice önemli haberler gelmiştir. (Kamer: 54/4)
Bu büyük bir hikmettir. Fakat
(yüz çevirene) uyarılar ne fayda verir! (Kamer: 54/5)
Andolsun ki onu bir ibret
olarak bıraktık, ibret alan yok mudur? (Kamer: 54/15)
Andolsun biz Kur'an'ı,
anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. O halde düşünüp öğüt alan yok mu?
(Kamer: 54/32)
Şimdi sizin kafirleriniz,
onlardan daha mı iyidirler? Yoksa kitaplarda sizin için bir berât mı var?
(Kamer: 54/43)
Andolsun biz, sizin
benzerlerinizi hep helâk ettik. Düşünüp ibret alan yok mu? (Kamer: 54/51)
İman edenlerin Allah'ı anma ve
O'ndan inen Kur'an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? Onlar
daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun
zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan bir çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.
(Hadid: 57/16)
Allah'a ve Resûlüne karşı
gelenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Biz
apaçık âyetler indirmişizdir. Kafirler için küçük düşürücü bir azap vardır.
(Mücadele: 58/5)
(Onların durumu) kendilerinden
az önce geçmiş ve yaptıklarının cezasını tatmış olanların durumu gibidir. Onlara
acıklı bir azap vardır. (Haşr: 59/15)
İbrahim'de ve onunla beraber
olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine
demişlerdi ki: "Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi
tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda
sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir." Şu kadar var ki, İbrahim babasına:
"Andolsun senin için mağfiret dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi
bir şeyi önlemeye gücüm yetmez" demişti. (O müminler şöyle dediler:) Rabbimiz!
Ancak sana dayandık, sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır. (Mümtehine: 60/4)
Andolsun, onlar sizin için,
Allah'ı ve ahiret gününü arzu edenler için güzel bir örnektir. Kim yüz çevirirse
şüphesiz Allah, zengindir, hamde lâyık olandır. (Mümtehine: 60/6)
Ey iman edenler! Allah'ın
yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsa havârîlere: Allah'a (giden yolda)
benim yardımcılarım kimdir? demişti. Havârîler de: Allah (yolunun) yardımcıları
biziz, demişlerdi. İsrailoğullarından bir zümre inanmış, bir zümre de inkar
etmişti. Nihayet biz inananları, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün
geldiler. (Saff: 61/14)
Daha önce inkar edenlerin
haberi size ulaşmadı mı? İşte onlar (dünyada) yaptıklarının cezasını tattılar.
Onlar için acı bir azap da vardır. (Teğabun: 64/5)
Rabbinin ve O'nun elçilerinin
emrinden uzaklaşıp azmış nice memleketler vardır ki, biz onları (ahalisini)
çetin bir hesaba çekmiş ve onları görülmemiş azaba çarptırmışızdır. (Talak:
65/8)
Böylece onlar da yaptıklarının
karşılığını tatmışlar ve işlerinin sonu tam bir hüsran olmuştur. (Talak: 65/9)
Allah onlara şiddetli bir azap
hazırlamıştır. Ey inanan akıl sahipleri! Allah'tan korkun. Allah size gerçekten
bir uyarıcı (kitap) indirmiştir. (Talak: 65/10)
Andolsun ki, onlardan öncekiler
de (bunu) yalan saymışlardı; ama benim karşılık olarak verdiğim azap nasıl
olmuştu! (Mülk: 67/18)
Onu sizin için bir ibret ve
öğüt yapalım ve belleyici kulaklar onu bellesin diye. (Hakka: 69/12)
Biz, (bunlar gibi inkarcı olan)
öncekileri helâk etmedik mi? (Mürselat: 77/16)
Sonra arkadakileri de onların
ardına takacağız. (Mürselat: 77/17)
İşte biz suçlulara böyle
yaparız! (Mürselat: 77/18)
Elbette bunda, korkan kimseler
için büyük bir ibret vardır. (Naziat: 79/26)
Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Âd
kavmine; direkleri (yüksek binaları) olan, ülkelerde benzeri yaratılmamış İrem
şehrine, o vadide kayaları yontan Semûd kavmine, kazıklar (çadırlar, ordular)
sahibi Firavun'a! Ki onların hepsi ülkelerinde azgınlık ettiler. Oralarda
kötülüğü çoğalttılar. Bu yüzden Rabbin onların üstüne azap kamçısı yağdırdı.
Çünkü Rabbin (her an) gözetlemededir. (Fecr: 89/6-14)
|