5a5
5a5- Allah’ın,
Rasulüne Sebat Vermesi
Gerçek olan, Rabbinden
gelendir. O halde kuşkulananlardan olma! (Bakara: 2/147)
İşte bunlar Allah'ın
âyetleridir. Biz onları sana doğru olarak anlatıyoruz. Şüphesiz sen, Allah
tarafından gönderilmiş peygamberlerdensin. (Bakara: 2/252)
Allah kendisine mülk
(hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile
tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat
veren ve öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti.
İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir,
dedi. Bunun üzerine kafir apışıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.
(Bakara: 2/258)
(Resûlüm!) İnkâr edenlere de
ki: Yakında mağlup olacaksınız ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası kalınacak ne
kötü bir yerdir! (Al-i İmran: 3/12)
(Resûlüm!) Bu söylenenleri biz
sana âyetlerden ve hikmet dolu Kur'an'dan okuyoruz. (Al-i İmran: 3/58)
Size bir iyilik dokunsa, bu
onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer
sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz
Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır. (Al-i İmran: 3/120)
Allah, bunu size sırf bir müjde
olsun ve kalpleriniz bu sayede rahatlasın diye yaptı. Zafer, yalnızca mutlak güç
ve hikmet sahibi Allah katındandır. (Al-i İmran: 3/126)
Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye
kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz. (Al-i İmran: 3/139)
Nice peygamberler vardı ki,
beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah
yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun
eğmediler. Allah sabredenleri sever. (Al-i İmran: 3/146)
Bunun üzerine, kendilerine
hiçbir fenalık dokunmadan, Allah'ın nimet ve keremiyle geri geldiler. Böylece
Allah'ın rızasına uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir. (Al-i İmran:
3/174)
(Resûlüm!) İnkârda yarışanlar
sana kaygı vermesin. Çünkü onlar, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Allah onlara,
ahiretten yana bir nasip vermemek istiyor. Onlar için çok büyük bir azap vardır.
(Al-i İmran: 3/176)
(Resûlüm!) Eğer seni
yalancılıkla itham ettilerse (yadırgama); gerçekten, senden önce apaçık
mucizeler, sahifeler ve aydınlatıcı kitap getiren nice peygamberler de
yalancılıkla itham edildi. (Al-i İmran: 3/184)
Andolsun ki, mallarınız ve
canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap
verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder
ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir.
(Al-i İmran: 3/186)
İnkârcıların (refah içinde)
diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın! (Al-i İmran: 3/196)
Allah düşmanlarınızı sizden
daha iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah
kâfidir. (Nisa: 4/45)
Onlar Allah'ın, kalplerindekini
bildiği kimselerdir; onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri
hakkında tesirli söz söyle. (Nisa: 4/63)
"Başüstüne" derler, ama
yanından ayrılınca onlardan bir kısmı, senin dediğinden başkasını gizlice kurar.
Allah da onların gizlice kurduklarını yazar. Sen onlara aldırma ve Allah'a
dayan; sana vekil olarak Allah yeter. (Nisa: 4/81)
Artık Allah yolunda savaş. Sen,
kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et.
Umulur ki Allah kafirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini
önler). Allah'ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir. (Nisa: 4/84)
Allah'ın sana lütfu ve
esirgemesi olmasaydı, onlardan bir güruh seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar
yalnızca kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana
Kitab'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın lütfu sana
gerçekten büyük olmuştur. (Nisa: 4/113)
Fakat Allah sana indirdiğine
şahitlik eder; onu kendi ilmi ile indirdi. Melekler de (buna) şahitlik ederler.
Ve şahit olarak Allah kâfidir. (Nisa: 4/166)
Ey Resûl! Kalpleri iman
etmediği halde ağızlarıyla "inandık" diyen kimselerden ve yahudilerden küfür
içinde koşuşanların (hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler,
ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden
kaydırıp değiştirirler. "Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse
sakının!" derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen
Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini
temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve
ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır. (Maide: 5/41)
Hep yalana kulak verir,
durmadan haram yerler. Sana gelirlerse, ister aralarında hüküm ver, ister
onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler.
Ve eğer hüküm verirsen, aralarında adaletle hükmet. Allah âdil olanları sever. (Maide:
5/42)
De ki: Allah katında yeri
bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? Allah'ın lânetlediği ve gazap
ettiği, aralarından maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar çıkardığı kimseler.
İşte bunlar, yeri (durumu) daha kötü olan ve doğru yoldan daha ziyade sapmış
bulunanlardır. (Maide: 5/60)
Ey Resûl! Rabbinden sana
indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun.
Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kafirler topluluğuna
rehberlik etmez. (Maide: 5/67)
Ey iman edenler! Siz kendinize
bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü
Allah'adır. Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir. (Maide: 5/105)
Senden önceki peygamberlerle de
alay edilmiş, bu yüzden onlarla alay edenleri alay ettikleri şey (azap)
kuşatıvermişti. (En’am: 6/10)
Onların söylediklerinin
hakikaten seni üzmekte olduğunu biliyoruz. Aslında onlar seni yalanlamıyorlar,
fakat o zalimler açıkça Allah'ın âyetlerini inkar ediyorlar. (En’am: 6/33)
Andolsun ki senden önceki
peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine
rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın kelimelerini
(kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. Muhakkak ki peygamberlerin
haberlerinden bazısı sana da geldi. (En’am: 6/34)
Eğer onların yüz çevirmesi sana
ağır geldi ise, yapabilirsen yerin içine inebileceğin bir tünel ya da göğe
çıkabileceğin bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi,
elbette onları hidayet üzerinde toplayıp birleştirirdi, o halde sakın
cahillerden olma! (En’am: 6/35)
Andolsun ki, senden önceki
ümmetlere de elçiler gönderdik. Ardından boyun eğsinler diye onları darlık ve
hastalıklara uğrattık. (En’am: 6/42)
De ki: Şüphesiz ben Rabbimden
gelen apaçık bir delile dayanıyorum. Siz ise onu yalanladınız. Çabucak gelmesini
istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. Hüküm ancak Allah'ındır. O hakkı
anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır. (En’am: 6/57)
De ki: Acele istediğiniz şey
benim elimde olsaydı, elbette benimle sizin aranızda iş bitirilmişti. Allah
zalimleri daha iyi bilir. (En’am: 6/58)
Dinlerini bir oyuncak ve bir
eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak!
Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felâkete dûçar olmaması için Kur'an ile
nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçi. O,
bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar kazandıkları
(günahlar) yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr ettiklerinden dolayı
onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır.
(En’am: 6/70)
Rabbinden sana vahyolunana uy.
O'ndan başka tanrı yoktur. Müşriklerden yüz çevir. (En’am: 6/106)
Böylece biz, her peygambere
insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine
yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları
uydurdukları şeylerle başbaşa bırak. (En’am: 6/112)
(De ki): Allah'tan başka bir
hakem mi arayacağım? Halbuki size Kitab'ı açık olarak indiren O'dur. Kendilerine
kitap verdiğimiz kimseler, Kur'an'ın gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş
olduğunu bilirler. Sakın şüpheye düşenlerden olma! (En’am: 6/114)
Yeryüzünde bulunanların çoğuna
uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye
tâbi olmaz, yalandan başka söz de söylemezler. (En’am: 6/116)
Böylece biz, her kasabada,
oralarda bozgunculuk yapmaları için, günahkârlarını liderler yaptık. Onlar
yalnız kendilerini aldatırlar, ama farkında olmazlar. (En’am: 6/123)
De ki: Ey kavmim! Elinizden
geleni yapın! Ben de yapacağım! Yurdun (dünyanın) sonunun kimin lehine olduğunu
yakında bileceksiniz. Gerçek şu ki, zalimler iflah olmazlar. (En’am: 6/135)
Eğer seni yalanlarlarsa de ki:
Rabbiniz geniş bir rahmet sahibidir. Bununla beraber O'nun azabı, suçlular
topluluğundan uzaklaştırılamaz. (En’am: 6/147)
De ki: Allah şunu yasak etti,
diye şehadet edecek şahitlerinizi getirin! Eğer onlar şahitlik ederlerse, sen
onlarla beraber şahitlik etme; âyetlerimizi yalanlayanların ve ahiret gününe
inanmayanların arzularına uyma. Onlar, Rablerine eş tutuyorlar. (En’am: 6/150)
(Bu), kendisiyle insanları
uyarman, inananlara öğüt vermen için sana indirilen bir kitaptır. Artık bu
hususta kalbinde bir şüphe olmasın. (A’raf: 7/2)
İşte o ülkeler... Onların
haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun ki, peygamberleri onlara
apaçık deliller getirmişlerdi. Fakat önceden yalanladıkları gerçeklere iman
edecek değillerdi. İşte kafirlerin kalplerini Allah böyle mühürler. (A’raf:
7/101)
Düşünmediler mi ki,
arkadaşlarında (Muhammed'de) delilik yoktur? O, ancak apaçık bir uyarıcıdır.
(A’raf: 7/184)
Şüphesiz ki, benim koruyanım
Kitab'ı indiren Allah'tır. Ve O bütün salih kullarını görüp gözetir. (A’raf:
7/196)
Onlara bir mucize getirmediğin
zaman, (ötekiler gibi) onu da derleyip getirseydin ya! derler. De ki: Ben ancak
Rabbimden bana vahyolunana uyarım. Bu (Kur'an), Rabbinizden gelen basiretlerdir
(kalp gözlerini açan beyanlardır); inanan bir kavim için hidayet ve rahmettir.
(A’raf: 7/203)
Eğer sana hile yapmak
isterlerse, şunu bil ki, Allah sana kâfidir. O, seni yardımıyla ve müminlerle
destekleyendir. (Enfal: 8/62)
Ey peygamber! Sana ve sana uyan
müminlere Allah yeter. (Enfal: 8/64)
(Ey Muhammed!) Onların malları
ve çocukları seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla, ancak dünya hayatında
onların azaplarını çoğaltmayı ve onların kafir olarak canlarının çıkmasını
istiyor. (Tevbe: 9/55)
Onların malları ve çocukları
seni imrendirmesin. Çünkü Allah, bunlarla ancak dünyada onların azaplarını
çoğaltmayı ve onların kafir olarak canlarının güçlükle çıkmasını istiyor.
‘Tevbe: 9/85)
(Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse
de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O'na güvenip
dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir. (Tevbe: 9/29)
Ona (Muhammed'e) Rabbinden bir
mucize indirilse ya! diyor. De ki: Gayb ancak Allah'ındir. Bekleyin (bakalım)
ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim. (Yunus: 10/20)
(Resûlüm!) onlar seni
yalanlarlarsa de ki: Benim işim bana, sizin işiniz de size aittir. Siz benim
yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım. (Yunus: 10/41)
Eğer onları tehdit ettiğimiz
(azabın) bir kısmını sana (dünyada iken) gösterirsek (ne âlâ), yok eğer
(göstermeden) seni vefat ettirirsek nihayet onların dönüşü de bizedir. (O zaman
onlara ne olacağını göreceksin). Sonra, Allah onların yapmakta olduklarına da
şahittir. (Yunus: 10/46)
(Resûlüm!) Onların
(inkarcıların) sözleri seni üzmesin. Çünkü bütün izzet (ve üstünlük)
Allah'ındır. O, işitendir, bilendir. (Yunus: 10/65)
Onlara Nuh'un haberini oku:
Hani o kavmine demişti ki: "Ey kavmim! Eğer benim (aranızda) durmam ve Allah'ın
âyetlerini hatırlatmam size ağır geldi ise, ben yalnız Allah'a dayanıp
güvenirim. Siz de ortaklarınızla beraber toplanıp yapacağınızı kararlaştırın.
Sonra işiniz başınıza dert olmasın. Bundan sonra (vereceğiniz) hükmü, bana
uygulayın ve bana mühlet de vermeyin." (Yunus: 10/71)
(Resûlüm!) Eğer sana
indirdiğimizden (bu anlattığımız olaylardan) kuşkuda isen, senden önce Kitab'ı
(Tevrat'ı) okuyanlara sor. Andolsun ki, Rabbinden sana hak gelmiştir. Sakın
şüphecilerden olma! (Yunus: 10/94)
Yunus'un kavmi müstesna,
(halkını yok ettiğimiz ülkelerden) herhangi bir ülke halkı, keşke (kendilerine
azap gelmeden) iman etse de bu imanları kendilerine fayda verseydi! Yunus'un
kavmi iman edince, kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını kaldırdık
ve onları bir süre (dünya nimetlerinden) faydalandırdık. (Yunus: 10/98)
(Resûlüm!) Eğer Rabbin
dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen,
inanmaları için insanları zorlayacak mısın? (Yunus: 10/99)
(Resûlüm!) Sen, sana
vahyolunana uy ve Allah hükmedinceye kadar sabret. O hakimlerin en hayırlısıdır.
(Yunus: 10/109)
Belki de sen (müşriklerin:)
"Ona (gökten) bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!"
demelerinden ötürü sana vahyolunan âyetlerin bir kısmını (duyurmayı) terk
edeceksin ve bu yüzden ruhun daralacaktır. (İyi bil ki) sen ancak bir
uyarıcısın. Allah ise her şeye vekîldir. (Hud: 11/12)
Eğer (onlar) size cevap
veremiyorlarsa, bilin ki, o ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir ve O'ndan başka
tanrı yoktur. Artık siz müslüman oluyor musunuz? (Hud: 11/14)
Rabbin tarafından (gelmiş) açık
bir delile dayanan ve kendisini Rabbinden bir şahidin izlediği, ayrıca
kendisinden önce, bir önder ve bir rahmet olarak Musa'nın Kitab'ı (elinde)
bulunan kimse (inkarcılar gibi) midir? Çünkü bunlar ona (Kur'an'a) inanırlar.
Zümrelerden hangisi onu inkar ederse işte cehennem ateşi onun varacağı yerdir,
bundan şüphen olmasın; zira bu, senin Rabbin tarafından bildirilmiş gerçektir;
fakat insanların çoğu inanmazlar. (Hud: 11/17)
(Resûlüm!) İşte bunlar sana
vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de
kavmin. O halde sabret. Çünkü iyi sonuç (sabredip) sakınanlarındır. (Hud: 11/49)
O halde onların tapmakta
oldukları şeylerden (bu şeylerin onları azaba götürdüğünden) şüphen olmasın.
Çünkü onlar ancak daha önce babalarının taptığı gibi tapıyorlar. Biz onların
(azaptan) nasiplerini mutlaka eksiksiz olarak vereceğiz. (Hud: 11/109)
O halde seninle beraber tevbe
edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O,
sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir. (Hud: 11/112)
Peygamberlerin haberlerinden
senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi sana anlatıyoruz. Bunda
sana gerçeğin bilgisi, müminlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir. (Hud:
11/120)
İşte bu (Yusuf kıssası) gayb
haberlerindendir. Onu sana vahyediyoruz. Onlar hile yaparak işlerine karar
verdikleri zaman sen onların yanında değildin (ki bunları bilesin). (Yusuf:
12/102)
Sen ne kadar üstüne düşsen de
insanların çoğu iman edecek değillerdir. (Yusuf: 12/103)
Nihayet peygamberler ümitlerini
yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara
yardımımız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. (Fakat) suçlular
topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez. (Yusuf: 12/110)
Andolsun, senden önceki
peygamberlerle de alay edildi de ben inkar edenlere mühlet verdim, sonra da
onları yakaladım! (Görseydin ki) azabım nasılmış! (Ra’d: 13/32)
Andolsun senden önce de
peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni
olmadan hiçbir peygamber için mucize getirme imkânı yoktur. Her müddetin
(yazıldığı) bir kitap vardır. (Ra’d: 13/38)
Bizim, yeryüzüne gelip, onu
uçlarından eksilttiğimizi görmediler mi? Allah (dilediği gibi) hükmeder, O'nun
hükmünü bozacak kimse yoktur. Ve O hesabı çabuk görendir. (Ra’d: 13/41)
Onlardan öncekiler de
(peygamberlerine) tuzak kurmuşlardı; halbuki bütün tuzaklar Allah'a aittir.
Çünkü O, herkesin ne kazanacağını bilir. Bu yurdun (dünyanın) sonunun kimin
olduğunu yakında kafirler bileceklerdir! (Ra’d: 13/42)
Kafir olanlar: Sen resûl olarak
gönderilmiş bir kimse değilsin, derler. De ki: Benimle sizin aranızda şahit
olarak Allah ve yanında Kitab'ın bilgisi olan (Peygamber) yeter. (Ra’d: 13/43)
Sizden öncekilerin, Nuh, Âd ve
Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin haberleri size gelmedi mi? Onları
Allah'tan başkası bilmez. Peygamberleri kendilerine mucizeler getirdi de onlar,
ellerini peygamberlerinin ağızlarına bastılar ve dediler ki: Biz, size
gönderileni inkar ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeye karşı derin bir
kuşku içindeyiz. (İbrahim: 14/9)
Andolsun, senden önceki
milletler arasında da elçiler gönderdik. (Hicr: 15/10)
Onlara bir peygamber
gelmeyedursun, hemen onunla alay ederlerdi. (Hicr: 15/11)
Biz gökleri, yeri ve ikisinin
arasındakileri ancak hak ile yarattık. O saat (kıyamet), mutlaka gelecektir.
Şimdilik onlara güzel muamele et. (Hicr: 15/85)
Sakın onlardan bazı sınıflara
verdiğimiz dünya malına göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve müminlere alçak
gönüllü ol. (Hicr: 15/88)
Onlar, Kur'an'ı bölüp
ayıranlardır. (Bir kısmını kabul edip bir kısmını da reddedenlerdir. Veya
Kur'an'a şiir, kehanet ve masal diyenlerdir.) (Hicr: 15/91)
Sana emrolunanı açıkça söyle ve
ortak koşanlardan yüz çevir! (Hicr: 15/94)
Onlardan öncekiler de
(peygamberlere) hile yapmışlardı. Sonunda Allah da onların binalarını
temellerinden söktü üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü. Bu azap onlara,
farkedemedikleri bir yerden gelmişti. (Nahl: 16/26)
Senden önce de, kendilerine
vahyettiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer
bilmiyorsanız, bilenlere sorun. (Nahl: 16/43)
Allah'a andolsun, senden önceki
ümmetlere de (peygamberler) göndermişizdir. Fakat şeytan onlara işlerini süslü
gösterdi de (iman etmediler). İşte o, bugün onların velisidir. Ve onlar için
elem verici bir azap vardır. (Nahl: 16/63)
Sabret! Senin sabrın da ancak
Allah'ın yardımı iledir. Onlardan dolayı kederlenme; kurmakta oldukları tuzaktan
kaygı duyma! (Nahl: 16/127)
Baksana; senin için ne türlü
benzetmeler yaptılar! Bu yüzden, (öyle bir) saptılar ki, artık (doğru) yolu
bulamayacaklardır. (İsra: 17/48)
De ki: Siz ona ister inanın,
ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen
kimselere o (Kur'an) okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar. (İsra:
17/107)
(O) göklerin, yerin ve ikisi
arasındaki şeylerin Rabbidir. Şu halde O'na kulluk et; O'na kulluk etmek için
sabırlı ve metânetli ol. O'nun bir adaşı (benzeri) olduğunu biliyor musun? (Asla
benzeri yoktur). (Meryem: 19/65)
(Resûlüm!) Musa (olayının)
haberi sana ulaştı mı? (Taha: 20/9)
(Resûlüm!) İşte böylece
geçmiştekilerin haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Şüphesiz ki,
tarafımızdan sana bir zikir verdik. (Taha: 20/99)
(Resûlüm!) Sen, onların
söylediklerine sabret. Güneşin doğmasından önce de batmasından önce de Rabbini
övgü ile tesbih et; gecenin bir kısım saatleri ile gündüzün etrafında (iki
ucunda) da tesbih et ki, sen, Allah'tan hoşnut olasın, (Allah da senden!).
(Taha: 20/130)
Sakın, kendilerini denemek için
onlardan bir kesimi faydalandırdığımız dünya hayatının çekiciliğine gözlerini
dikme! Rabbinin nimeti hem daha hayırlı, hem de daha süreklidir. (Taha: 20/131)
Andolsun, senden önceki
peygamberlerle de alay edildi; ama onları alaya alanları, o alay konusu
ettikleri şey kuşatıverdi. (Enbiya: 21/41)
(Resûlüm!) Eğer onlar
(inkarcılar) seni yalanlıyorlarsa, (şunu bil ki) onlardan önce Nuh'un kavmi, Âd,
Semûd, İbrahim'in kavmi, Lût'un kavmi ve Medyen halkı da (peygamberlerini)
yalanladılar. Musa da yalanlanmıştı. İşte ben o kafirlere süre tanıdım, sonra
onları yakaladım. Nasıl oldu benim onları reddim (cezalandırmam)! (Hacc:
22/42-44)
(Ey Muhammed!) Biz, senden önce
hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki, o, bir temennide bulunduğunda, şeytan onun
dileğine ille de (beşerî arzular) katmaya kalkışmasın. Ne var ki Allah, şeytanın
katacağı şeyi iptal eder. Sonra Allah, kendi âyetlerini (lafız ve mana
bakımından) sağlam olarak yerleştirir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet
sahibidir. (Hac: 22/52)
Biz, her ümmete, uygulamakta
oldukları bir ibadet tarzı gösterdik. Öyle ise onlar (ehl-i kitap) bu işte
seninle çekişmesinler. Sen, Rabbine davet et. Zira sen, hakikaten dosdoğru bir
yoldasın. (Hac: 22/67)
Allah kıyamet gününde, ihtilaf
etmekte olduğunuz konulara dair aranızda hüküm verecektir. (Hac: 22/69)
Bunun üzerine, kavminin inkarcı
ileri gelenleri şöyle dediler: "Bu, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka
bir şey değildir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber
göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki
atalarımızdan böyle bir şey duymadık." (Mü’minun: 23/24)
(Resûlüm!) Yoksa sen onlardan
bir karşılık mı istiyorsun? Rabbinin vereceği daha hayırlıdır. O, rızık
verenlerin en hayırlısıdır. (Mü’minun: 23/72)
Allah, sizlerden iman edip iyi
davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi
onları da yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini
(İslâm'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku
döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vadetti. Çünkü onlar
bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkar
ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır. (Nur: 24/55)
(Resûlüm!) Senden önce
gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda
dolaşırlardı. (Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan
(vesilesi) kıldık; (bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin herşeyi hakkıyla
görmektedir. (Furkan: 25/20)
(Resûlüm!) İşte biz böylece her
peygamber için suçlulardan düşmanlar peydâ ettik. Hidayet verici ve yardımcı
olarak Rabbin yeter. (Furkan: 25/31)
İnkâr edenler: Kur'an ona bir
defada topluca indirilmeli değil miydi? dediler. Biz onu senin kalbine iyice
yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane
(ayırarak) okuduk. (Furkan: 25/32)
Onların sana getirdikleri
hiçbir temsil yoktur ki, (onun karşılığında) sana doğrusunu ve daha açığını
getirmeyelim. (Furkan: 25/33)
"Âyetlerimizi yalan sayan kavme
gidin" dedik. Sonunda, (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ediverdik.
(Furkan: 25/36)
Nuh kavmine gelince,
peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde onları, suda boğduk ve kendilerini
insanlar için bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık.
(Furkan: 25/37)
Âd'ı, Semûd'u, Ress halkını ve
bunlar arasında daha birçok nesilleri de (inkarcılıklarından ötürü helâk ettik).
(Furkan: 25/38)
Onların her birine (uymaları
için) misaller getirdik; (ama öğüt almadıkları için) hepsini kırdık geçirdik.
(Furkan: 25/39)
Kötü duygularını kendisine
tanrı edinen kimseyi gördün mü? Sen (Resûlüm!) ona koruyucu olabilir misin?
(Furkan: 25/43)
(Fakat evrensel uyarıcılık
görevini sana verdik.) O halde, kafirlere boyun eğme ve bununla (Kur'an ile)
onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver! (Furkan: 25/52)
(Resûlüm!) Onlara İbrahim'in
haberini de naklet. (Şuara: 26/69)
Nuh kavmi de peygamberleri
yalancılıkla suçladılar. (Şuara: 26/105)
Âd (kavmi) de peygamberleri
yalancılıkla suçladı. (Şuara: 26/123)
Böylece onu yalancılıkla
suçladılar; biz de kendilerini helâk ettik. Doğrusu bunda büyük bir ibret
vardır; ama çokları iman etmezler. (Şuara: 26/139)
Bunun üzerine onları azap
yakaladı. Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
(Şuara: 26/158)
Lût kavmi de peygamberleri
yalancılıkla suçladı. (Şuara: 26/160)
Elbet bunda büyük bir ibret
vardır; fakat çokları iman etmezler. (Şuara: 26/174)
Eyke halkı da peygamberleri
yalancılıkla suçladı. (Şuara: 26/176)
Doğrusu bunda büyük bir ders
vardır; ama çokları iman etmezler. (Şuara: 26/190)
(Resûlüm!) Onu Rûhu'l-emîn
(Cebrail) uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, senin kalbine
indirmiştir. (Şuara: 26/193-195)
Kendileri de bunlara yakînen
inandıkları halde, zulüm ve kibirlerinden ötürü onları inkar ettiler.
Bozguncuların sonunun nice olduğuna bir bak! (Neml: 27/14)
Andolsun ki, "Allah'a kulluk
edin!" (demesi için) Semûd kavmine kardeşleri Salih'i gönderdik. Hemen
birbiriyle çekişen iki zümre oluverdiler. (Neml: 27/45)
(Resûlüm!) Onların yüzünden
tasalanma, kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü sıkıntı duyma. (Neml: 27/70)
O halde sen Allah'a güvenip
dayan. Çünkü sen apaçık hakikat üzeresin. (Neml: 27/79)
Eğer sana cevap veremezlerse,
bil ki onlar, sırf heveslerine uymaktadırlar. Allah'tan bir yol gösterici
olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir! Elbette Allah zalim
kavmi doğru yola iletmez. (Kasas: 28/50)
Allah'ın âyetleri sana
indirildikten sonra, artık sakın onlar seni bu âyetlerden alıkoymasınlar.
Rabbine davet et. Asla müşriklerden olma! (Kasas: 28/87)
Andolsun ki biz Nuh'u kendi
kavmine gönderdik de o bin yıldan elli yıl eksik bir süre onların arasında
kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.
(Ankebut: 29/14)
Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı
gönderdik ve Şuayb: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, ahiret gününe umut bağlayın,
yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın! dedi. (Ankebut: 29/36)
Âd ve Semûd'u da (helâk ettik).
Sizin için, (onların başına nelerin geldiği) oturdukları yerlerden apaçık
anlaşılmaktadır. Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösterip onları doğru
yoldan çıkardı. Oysa bakıp görebilecek durumdaydılar. (Ankebut: 29/38)
Andolsun ki, biz senden önce
kendi kavimlerine nice peygamberler gönderdik de onlara açık deliller
getirdiler. (Onları dinlemeyip) günaha dalanların ise cezalarını hakkıyla
vermişizdir. Müminlere yardım etmek de bize düşer. (Rum: 30/47)
(Resûlüm!) Sen şimdi sabret.
Bil ki Allah'ın vadi gerçektir. (Buna) iyice inanmamış olanlar, sakın seni
gevşekliğe sevketmesin! (Rum: 30/60)
(Resûlüm!) İnkâr edenin inkarı
seni üzmesin. Onların dönüşü ancak bizedir. İşte o zaman yaptıklarını
kendilerine haber veririz. Allah kalplerde olanı şüphesiz çok iyi bilir.
(Lokman: 31/23)
Artık sen onları bırak ve
bekle. Zaten onlar da beklemektedirler. (Secde: 32/30)
Kafirlere ve münafıklara boyun
eğme. Onların eziyetlerine aldırma. Allah'a güvenip dayan, vekîl ve destek
olarak Allah yeter. (Ahzab: 33/48)
Biz hangi ülkeye bir uyarıcı
göndermişsek mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri: Biz, size gönderilmiş
olan şeyi inkar ediyoruz, demişlerdir. (Sebe: 34/34)
Eğer seni yalanlıyorlarsa
(üzülme); senden önceki peygamberler de yalanlanmıştır. Bütün işler yalnızca
Allah'a döndürülecektir. (Fatır: 35/4)
Kötü işi kendisine güzel
gösterilip de onu güzel gören kimse (kötülüğü hiç istemeyen kimseye benzer) mi?
Allah dilediğini sapıklığa yöneltir, dilediğini doğru yola iletir. O halde onlar
için üzülerek kendini helâk etme. Allah onların ne yaptıklarını biliyor. (Fatır:
35/8)
Eğer seni yalanlıyorlarsa
(üzülme), onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. (Oysa ki) peygamberleri onlara
açık âyetler (mucizeler), sahifeler ve aydınlatıcı kitap getirmişlerdi. (Fatır:
35/25)
(Resûlüm!) O halde onların
sözleri sakın seni üzmesin. Kuşkusuz biz, onların gizlemekte olduklarını da,
açığa vurduklarını da biliyoruz. (Yasin: 36/76)
Onun için sen bir süreye kadar
onlara aldırma. (Saffat: 37/174)
Onların halini gör, onlar da
görecekler. (Saffat: 37/175)
Sen bir zamana kadar onlara
aldırma. (Saffat: 37/178)
Onların halini gör, onlar da
göreceklerdir. (Saffat: 37/179)
(Resûlüm!) Onların
söylediklerine sabret, kulumuz Davud'u, o kuvvet sahibi zâtı hatırla. O, hep
Allah'a yönelirdi. (Sad: 38/17)
(Resûlüm!) Kulumuz Eyyub'u da
an. O, Rabbine: Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi, diye
seslenmişti. (Sad: 38/41)
(Ey Muhammed!) Kuvvetli ve
basiretli kullarımız İbrahim, İshak ve Ya'kub'u da an. (Sad: 38/45)
Biz onları özellikle ahiret
yurdunu düşünen ihlaslı kimseler kıldık. (Sad: 38/46)
Doğrusu onlar bizim katımızda
seçkin iyi kimselerdendir. (Sad: 38/47)
İsmail'i, Elyesa'yı, Zülkifl'i
de an. Hepsi de iyilerdendir. (Sad: 38/48)
Allah kuluna kafi değil midir?
Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun yolunu
doğrultacak biri yoktur. (Zümer: 39/36)
Onlardan önce Nuh kavmi ve
bunlardan sonraki topluluklar da (peygamberlerini) engellemeye, her ümmet kendi
peygamberini yakalamaya azmetmişti. Bâtılı hakkın yerine koymak için mücadele
etmişlerdi. Bunun üzerine ben onları kıskıvrak yakaladım. İşte, cezalandırmamın
nasıl olduğunu gör! (Mü’min: 40/5)
(Resûlüm!) Şimdi sen sabret.
Çünkü Allah'ın vaadi gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste. Akşam-sabah
Rabbini hamd ile tesbih et. (Mü’min: 40/55)
Onun için (Resûlüm), sen
sabret! Şüphesiz Allah'ın vaadi gerçektir. Onlara söz verdiğimiz azabın bir
kısmını ya sana gösteririz, yahut seni daha önce vefat ettiririz. Nasıl olsa
onlar bize döneceklerdir. (Mü’min: 40/77)
Andolsun, senden önce de
peygamberler gönderdik. Onlardan sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var,
durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var. Hiçbir peygamber Allah'ın izni
olmaksızın herhangi bir âyeti kendiliğinden getiremez. Allah'ın emri gelince de
hak uygulanır ve o zaman bâtılı seçenler hüsrana uğrayacaklardır. (Mü(min:
40/78)
(Resûlüm!) Sana söylenen,
senden önceki peygamberlere söylenmiş olandan başka bir şey değildir. Elbette ki
senin Rabbin, hem mağfiret sahibi hem de acı bir azap sahibidir. (Fussilet:
41/43)
Daha önceki milletlere nice
peygamberler göndermiştik. (Zuhruf: 43/6)
Onlar, kendilerine gelen her
peygamberi mutlaka alaya alırlardı. (Zuhruf: 43/7)
Biz bunlardan daha zorba
olanları da helâk ettik. Nitekim öncekilerde örneği geçmiştir. (Zuhruf: 43/8)
Senden önce de hangi memlekete
uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde
bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi. (Zuhruf: 43/23)
Sen, sana vahyedilene sımsıkı
sarıl. Şüphesiz sen, dosdoğru yoldasın. (Zuhruf: 43/43)
Andolsun, kendilerinden önce
biz, Firavun'un kavmini de imtihan etmiştik. Onlara: Allah'ın kulları! Bana
gelin! Çünkü ben size (gönderilmiş) güvenilir bir resûlüm diye (davette bulunan)
şerefli bir elçi gelmişti. (Duhan: 44/17-18)
Âd kavminin kardeşini (Hûd'u)
an. Zira o, kendinden önce ve sonra uyarıcıların da gelip geçtiği Ahkaf
bölgesindeki kavmine: Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben sizin büyük bir
günün azabına uğramanızdan korkuyorum, demişti. (Ahkaf: 46/21)
O halde (Resûlum),
peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret. Onlar
hakkında acele etme, onlar vadedildikleri azabı gördükleri gün sanki dünyada
sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu, bir tebliğdir. Yoldan
çıkmış topluluklardan başkası helâk edilir mi hiç! (Ahkaf: 46/35)
Senin şehrinden -ki ora (halkı)
seni çıkardı- daha kuvvetli nice şehirleri yok ettik; onlara bir yardım eden de
çıkmadı. (Muhammed: 47/13)
O zaman inkar edenler,
kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve
müminlere sükûnet ve güvenini indirdi, onların takvâ sözünü tutmalarını sağladı.
Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir. (Fetih:
48/26)
Onlardan önce Nuh kavmi, Ress
halkı ve Semûd da yalanlamıştı. (Kaf: 50/12)
Âd ve Firavun ile Lût'un
kardeşleri de (yalanladılar). (Kaf: 50/13)
Eyke halkı ve Tübba' kavmi de.
Bütün bunlar peygamberleri yalanladılar da tehdidim gerçekleşti! (Kaf: 50/14)
(Resûlüm!) Onların dediklerine
sabret. Güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ile tesbih
et. (Kaf: 50/39)
İşte böylece, onlardan
öncekilere her hangi bir peygamber geldiğinde hemen: O, bir büyücüdür veya
delidir, dediler. (Zariyat: 51/52)
Artık onlara aldırma. (Davete
uymamalarından dolayı) sen kınanacak değilsin. (Zariyat: 51/54)
Artık çarpılacakları günlerine
kavuşuncaya kadar onları kendi hallerine bırak. (Tur: 52/45)
Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü
sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman da Rabbini hamd ile tesbih et. (Tur:
52/48)
Sen Rabbinin hükmünü sabırla
bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, dertli dertli Rabbine niyaz
etmişti. (Kalem: 68/48)
(Resûlüm!) Şimdi sen güzelce
sabret. (Mearic: 70/5)
Onların (müşriklerin)
söylediklerine katlan ve onlardan güzellikle ayrıl. (Müzzemmil: 73/10)
Artık Rabbinin hükmüne (boyun
eğip) sabret; onlardan hiçbir günahkâra, yahut hiçbir nanköre boyun eğme.
(İnsan: 76/24)
(Habibim!) Sana Musa'nın haberi
geldi mi? (Naziat: 79/15)
Orduların, Firavun ve Semûd'un
(uğradıkları felâketin) haberi sana geldi mi? (Buruc: 85/17-18)
Seni en kolaya muvaffak
kılacağız. O halde eğer öğüt fayda verirse öğüt ver. (A’la: 87/8-9)
Pek yakında Rabbin sana verecek
de hoşnut olacaksın. (Duha: 93/5)
O, seni yetim bulup
barındırmadı mı? (Duha: 93/6)
Şaşırmış bulup da yol
göstermedi mi? (Duha: 93/7)
Seni fakir bulup zengin etmedi
mi? (Duha: 93/8)
Hayır, hayır! Eğer vazgeçmezse,
derhal onu alnından (perçeminden), o yalancı, günahkâr alından (perçemden)
yakalarız (cehenneme atarız). O, hemen gidip meclisini (kendi taraftarlarını)
çağırsın. Biz de zebânîleri çağıracağız. Hayır! Ona uyma! Allah'a secde et ve
(yalnızca O'na) yaklaş! (Alak: 96/15-19)
|