Abese

Abese, yüzünü ekşitti, buruşturdu, demektir. Abese, "abs" ve "ubus", hu­zursuzluktan yüz burkulması anlamındadır. Yüzü ekşi­mek, burun kıvırmak, çehre dürülmek olarak da tabir olunur, Kâmûs şarihinin beyanına göre müteaddi (geçişli) olarak da kul­lanılır ki, yüz ekşitmek, surat et­mek, surat asmak, çehreye dürmek, kaşını çatmak tabirleriyle ifade edilir. Lâzım olarak "Abese vechehu" denilir. "Yüzü ekşidi" demek olur. Müteaddi olarak da "vech"in nasbıyla yüzünü ekşitti demek olur. Bizim buna ekşime veya ek­şitme dememiz pek ekşi veya bu­ruk bir şey yenildiği zaman yüzü buruşturması nedeniyledir. Ge­nellikle "yüzü ekşidi" denilirse de, yerine göre sadece "ekşidi" denilmekle aynı mana ifade edil­miş olur. "Falan gelince, falan ek­şidi" denilirse, yüzü ekşidiği, onun gelmesinden hoşlanmadığı anlaşılır. Burada da böyle bir yüz zikredilmeyerek "Abese" buyurulmuştur. Yani hoşlanmadı, ek­şidi demektir. Abkarî: Abkarî, türlü nakışları olan halı mânâsmdaki "Abkariyetun" kelimesinin çoğuludur. Ferrâ şöyle der: Abkarî, kalın halılar demektir. Ebû Ubeyd de şöyle der: Nakışlı olan her elbise, Araplara göre abkarîdir. Abkarî, nakış yapılan yere, (yani Abkar'a) mensup demektir. Ebussuûd ve bazı müfessirlerin beyanına göre Abkar, Arab'ın batıl inancına göre bir cin bölgesinin, beldesinin is­midir. Arablar, yabana, acaib gör­dükleri her şeyi ona nisbetle tasvif ederek "Abkarî" derler. Mecmu'u'l-Buldân'da şu açıklama var­dır. "Abkar" dolu, yani buluttan inen donmuş sudur. Ayrıca de­mişlerdir ki, cinnin oturduğu yer­dir. Meselde "Keennehum cini ab­kar" denilir. Merrarı Adevî şöyle demiştir. "Tanıdın mı Tibrak ile Abkar'ın Şessa vadisi arasındaki yurdu? Yok­sa inkar mı ediyorsun." A'şa da şöyle demiş; "Olgunlar ve gençler olarak Ab­kar'ın Cinleri gibidirler." Zu'r-Rumme şöyle der: Hattâ, yüksek yerlerde bulunan bahçelere, sanki azamet ve ululuk, Abkar nakısından elbise giydirmiştir.[7] İmru'1-Kays ise şöyle demiş; "Kum taneciklerinin uçuşmaları esnasında çıkardıkları ses, Abkar'da sayılan paraların çı­kardıkları ses gibidir." Kuseyyir de şöyle demiştir; "Sanki onlar Abkar'da siyah vahşi cinler gibidirler. Bir şeye yöneldiklerinde onu kaçırmazlardı." Bu beyitlerin izahında demiş­lerdir ki: "Abkar" Yemen toprakla­rındadır. Bu göstermektedir ki orası, kuyumcularıyla meşhur ol­muş özel bir bölgenin adıdır. Ku­yumcuları olduğuna göre buranın bir yerleşim bölgesi olması gere­kir. Galiba burası zamanla harab olmuş, eski bir yerleşim bölgesi imiş. Nakışlı kumaşlar buraya nisbet olunurmuş. So a tanın­maz olunca, burayı cinne nisbet etmeye başlamışlardır. Neseb bilginleri, "Enmar İbnu Erraş, Büceyle binti Sa'b ile evlen­di. O da Sa'd'ı doğurdu ona "Ab­kar" lakabı verildi. Çünkü Cezi­re'de "Abkar" denilen bir yer üze­rinde doğmuştur. Orada alaca ku­maş yapılırdı", diye nakletmişlerdir. Ayrıca, Yemame bölgesinde bir yerin adının da "Abkar" oldu­ğu ifade edilmiştir. Abkar'ı cin arazisi, bölgesi diye izah edenler, bu izahlarını Zuheyr'in şu beytine isnad etmiş­lerdir. "Cimridir o, onun üzerinde Ab­kar cinni vardır. Onlar, bir gün istediklerini elde ederlerse yücelmeye layıktırlar." Bazıları, "Abkarî"nin aslı, vasfına hırsla yönelinen, her şeye sıfattır demişlerdir. Abkar'da dö­şeme ve diğer nakışları yapılırdı. Onun için her şey Abkar'a nisbet edildi. Mücahid, "Abkarî, ipek ku­maş"; Katade, "halı, kilim"; Sa'îd bin Cubeyr de "antika eşyadır" dedi. Bir bölgeye nisbet etmediler, isim yaptılar. [8]


16.02.2009 tarihinden beri 5424 defa okundu. Son takip: 21.11.2024 - 09:51