Batıl
Bâtıl[34], Iugatta kaybolmak (zail), yani vücutta durmayan, madum olan, yok olan demektir. Bundan dolayı "bi'1-bâtıl" (batıl sebeplerle), yok yere, haksız, gerçek sebep olmaksızın, itibare değer meşru bir sebep olmaksızın gibi anlamlara gelir. Batıl, üzerine hiçbir hüküm ve hikmet, fayda ve maslahat gerekmeyen demektir ki, aşağı, faydasız, gidici, kaybolucu, beyhude ve abes olabilir. Batıl, hırsızlık, hainlik, gasb etmek, kumar, haksız mübadeleler, sefihlik, israf, gayri meşru sebeplere yönelik maksatların hepsidir. Kazanma nedenini de harcanma şeklini de kapsar. Haksız mal yemek gibi. [35] Arap dilinde "Be-ta-le" fiil kökünden gelir. Lügatta bu fiil; boşa gitmek, gerçek olmayan, neticesiz, yalan, sahte, yok olmak anlamlarına gelmektedir. Kur'ân'da bu kelime birkaç batıl çeşidinin birisini ifade eder.[36] Genelde hakkın (doğrunun) karşıtı olarak kullanılır.[37] Câhiliye şairlerinden Lebîd b. Rabî'a şöyle der: "(Badiye denilen yerin cinleri gibi, genç kalmakta direnen kimselerin karşılarında), onların iddialarını batıl ve boş olanlarını yüzlerine vurdum ve bence hak ne ise onu söyledim. Karşılıklı övünmekte, onların en asil olanları benim karşımda cevap veremediler."[38] Arap dilinin üstadı Rağıb, hak kavramını dört açıdan inceler: 1- Bir şeyi, hikmetin getirdiği şekilde yapan, meydana getiren anlamında hakk. Bu tanıma göre Allaha Hakk denilmiş ve bu kavram O'nun sıfatlarından biri olmuştur. 2- Hikmet üzere, hikmete binaen meydana gelen şey. Bu anlamda Allah'ın bütün fiilleri haktır. 3- Zihninde tasarladığı anlama uygun bir şeye inanmak. Bu bağlamda "cennet ve cehennem, sevap, ceza ve ölümden so a diriliş haktır deriz. 4- İster sözün ister fiilerin, zaman, şartlar ve miktar bakımından gereken şekilde olması anlamına "hak". Bu bağlamda "sözün haktır, eylemin haktır" deriz.[39]Nitekim Kur'ân'da "Rabbi'nin kelimesi böylece hak oldu ki, cehennemi dolduracağım."[40] buyrulmaktadır. Kur'ân bünyesinde "hak" kavramı, her şeyiyle gerçek ve kalıcı olan ve değişmeyendir. İnsanlara faydalı ve yararlı olandır[41] ve Kur'ân'da, genelde batılın karşıtı olarak "hak" kavramı yer alır. Bâtıl ise boş ve yok olmaktır. Zira Allah'tan ve O'ndan gelenden başka her şey boştur ve yok olmaya mahkumdur. Nitekim Lebîd şöyle demektedir: "Allah'tan başka her şey boş ve değersizdir. Ve şüphesiz her nimet de yok olacaktır."[42] Kur'ân terminolojisinde "batıl", iyi olmayan, gerçek olmayan değersiz olan şeylerdir.[43] Câhiliye döneminde ise böyle bir anlamı yoktur. Kur'ân'la bu anlamı kazanmıştır diyebiliriz.[44] el-Bâtıl, dört şekilde tefsir edilir: 1. Kizb/tekzib (yalan, yalanlama) "İşte mubtiller/bâtılcılar (öldükten so a dirilişi yalanlayanlar) burada hüsrana uğradı." [45] "O zaman mubtiller/bâtılcılar (yalanlayıcılar -ki onlar Allah'ın laneti üzerlerine olasıca Yahudilerdir) şüphe ederlerdi." [46] "Ona, ne önünden, ne arkasından bâtıl yaklaşamaz (Kur'ân, kendinden önceki Kitaplar tarafından yalanlanmadığı gibi; kendinden so a onu yalanlayacak bir Kitap da gelmeyecektir)." [47] 2. İhbât (boşa çıkarmak) "Sadakalarınızı başa kakmak ve eziyet etmek ile ibtâl etmeyin (onları boşa çıkarmayın)!" [48] "Ey îmân edenler! Allah'a itaat edin, Rasûl'e itaat edin; amellerinizi ibtâl etmeyin (boşa çıkarmayın)" [49] 3. Şirk -ki onun sabit bir esası yoktur- "De ki: "Hak geldi, bâtıl (şirk: şeytanlara ibâdet) gitti. Doğrusu bâtıl (şirk) gidicidir." [50] Çünkü şirkin ne yeryüzünde bir aslı/kökü, ne de semada da bir fer’i/dalı vardır. İşte bundan dolayı o yok olmaya mahkûmdur. "Bâtıla (şeytana ibâdet: şirke) îmân edip, Allah'a küfredenler... İşte onlar, hâsirlerdir/zarar edenlerdir." [51] "Şimdi bâtıla îmân ediyorlar (şeytana ibâdet ediyorlar: şirki tasdik ediyorlar) da..." [52] 4. Zulm "Aranızda mallarınızı bâtıl (zulm) ile yemeyin ve onları hakimlere sarkıtmayın!" [53] Bunun bir benzeri de Nisa sûresindedir.[54]
16.02.2009 tarihinden beri 3097 defa okundu. Son takip: 21.11.2024 - 08:57