Huşu

Kur'ân'da türevleriyle birlikte 17 yerde geçen bu kelime, Arap dilinde, "bakışın yere dikilmesi, gözleri kapamak, sesi alçaltmak, kederli tavır takınmak, boyun bükmek ve tevazu" gibi anlamlar taşımaktadır.[459] Araplar, toprak kuruduğu ve yağmur yağmadığı zaman, "Ardun haşiatun" duvar yıkılıp yere serildiği zaman "Cidârun haşiun"[460] derler. Bilindiği gibi toprak kuruduğu ve susuz kaldığı zaman sanki boynunu bükerek üzüntülü bir tavır takınır ve mütevazi bir hal alır. Duvarın yıkılışı da, kederli bir hali ifade eder ve adetâ acınacak bir durum sergiler. Bu kelime câhiliye döneminde kullanılmıştır. Nitekim o dönem şairlerinden Nâbiğatu'z-Zubyânî "huşu" kelimesini lügat anlamına uygun olarak şöyle zikreder. "Sen onu açıklığa çıkardığın zaman, onu göze sürülen bir sürme ve havuzun dibinde kırılmış olarak sakin bir halde görürsün."[461] Bu kavram, Kur'ân'da lügat manasını ifade eden birkaç âyette geçmektedir. Mesela; "susmak" anlamıyla, "o gün... çok esirgeyici (Allah'ın) heybetinden, sesler kısılmıştır."[462] Kederli tavır takınmak anlamında; "Yüzler o gün zelildir."[463] "Yıkılmak, yere yıkılmak" manasında; "Eğer biz Kur'ân'ı dağ başına indirseydik muhakkak ki Onu Allah korkusundan baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün."[464] Lügat manalarının yanında, Kur'ân'daki "huşu" tam bir boyun eğiş ve bu boyun eğişin gerektirdiği eylemleri sergilemek demektir. Diğer bir ifade ile, kalpler Allah korkusuyla dolu, uzuvlar sakin ve mutmain olarak namaza durmak, bütün himmetini bir merkezde toplayarak, Allah'tan başkasından yüz çevirmek, gözünü namaz kıldığı yerden ayırmamak anlamlarını içermektedir.[465] Ve Kur'ân, "Namaz­larında huşu içerisinde olanların felaha erdiklerini" bildirir.[466] İşte bu anlamın câhiliye döneminde bilinmediğini söyleyebiliriz.


16.02.2009 tarihinden beri 2368 defa okundu. Son takip: 17.11.2024 - 07:49