Rabb
"Rabb" kelimesi " terbiye" kelimesinden türemiştir. Terbiye ise, başkasının işlerini ıslah etmek ve durumunu gözetmek demektir. Herevî şöyle der: Bir şeyi ıslah eden ve tamamlayan kimse hakkında: "Onu ıslah etti." denilir. Allah'ın kitaplarını koruyan kimselere verilen "Rabbaniyyun" ismi de bu kökten gelmektedir.[1] "Rabb" kelimesi mâlik (sahip), muslih (ıslah eden), mabud, kendisine itaat edilen efendi gibi birçok manada kullanılır. Rabb, terbiye manasına gelen bir masdar olduğu halde, mübalağa maksadıyla terbiye edene isim olarak verilmiştir. Masdarına da "rubûbiyet" denilmiştir ki, "çok adaletli" "addele" (adaletin kendisi) denilmesi gibidir. İşte bu mübalağa manasından dolayı "rabb" yalnız terbiye eden ile eş anlamlı değil, aynen, "terbiye" gibi olan ve bundan dolayı zorla ele geçirme, üstün gelme, ihsan, idaresi altına alma ve tasarruf etme, öğretme, yol gösterme, teklif, emir ve yasak, teşvik, korkutma, gönlünü alma, azarlama gibi terbiye için gerekli olan bütün şeylere sahip, kuvvetli, mükemmel ve kusursuz olan bir terbiye edici demek olur. Bundan dolayı sahip ve malik manasına da gelir. Örneğin ev sahibine "rabbü'd-dâr", bir sermayenin sahibine "rabbü'1-mâl" denilir. Bu terimde yalnızca sahip ve malik manalarından daha ziyade manalar vardır. Çünkü, mudârebe/kâr ortaklığı ve selem /peşin para ile veresiye mal alma gibi alış-veriş işleri ile ilgili olduğu için sermaye sahibine "rabbu'1-mâl" denilir. Bundan dolayı mutlak anlamda "rabb" denildiğinde, yalnızca sahib veya yalnızca terbiye manaları değil, ikisine de bütün gerekli şeyler ile birlikte sahip olan, tükenmez kudret sahibi, daima var olan Allah anlaşılır. Bunun için, Allah'tan başkasına ait olduğunu belirten bir izafet tamlaması yapılmadan başkaları için tek kelime olarak "rabb" denilemez. Tam tanınmışlığı ifade eden "er-Rabb" ve genel mana ifade eden "rabbu'l-âlemîn" gibi izafetler Allah'tan başkası için asla kullanılamaz.. Şu halde "rabb", "rubûbiyyet" denilince, anlayacağımız mana, sonsuz kuvvet ile idaresi altına alan tedbir ve terbiye edendir. "Rabb", terbiye, bir şeyi basamak basamak, yavaş yavaş olgunluğa ulaştırmaktır ki, bunun alameti seçme ve olgunlaşma olur. Alemlerin her kısmında ise terbiye ve olgunlaşma kanunlarının hareketi, her an ve her saniye görünüyor. Bundan dolayı böyle sonsuz bir gücün Allah'a ait olduğu, dünya işlerinde şeksiz ve şüphesiz olarak okunmaktadır. Rabb kelimesi terbiyeden gelir. Terbiye ise, bir şeyi kemâline ulaştırıncaya kadar yavaş yavaş geliştirmektir.[2] Kur'ân'da yaklaşık 846 âyette geçer. Kur'ân'ı Kerim nazil olduğu dönemlerde bu kelime, Arapçada itaat olunan efendi, her hangi bir durumu düzelten kimse, bir şeyin maliki gibi anlamlarda kullanılıyordu. Kur'ân ise bu kelimeyi, o dönemde kullanılan manaya yakın olarak benzeri olmayan efendi, verdiği nimetleriyle yaratıkları ıslah eden, yaratma ve emretmenin sahibi anlamlarına kullanmıştır.[3] Burada şunu belirtmek gerekir ki; Rabb kelimesinin mutlak ve marife olarak kullanımı sadece Allah içindir. Fakat bunun Kur'ân'da "er-Rabb" şeklinde hiç geçmemiş olması dikkat çekicidir. Allah'tan başkaları için ise, muzaf olarak kullanılması caizdir. Öte yandan bu kelime Kur'ân'da 970 kez kullanılarak, Allah (c.c) lafzından so a en çok isti'mal edilen lafızlardan olmuştur.[4] İbn Fâris "râ" ile "bâ" harflerinin bazı esaslara delâlet ettiğini söylemektedir. Ona göre bu esaslar şunlardır: 1- Bir şeyi ıslah etmek ve onun üzerinde kâim olmak. Bu tanıma göre "rabb"; malik, yaratıcı, bakmak, büyütmek, gözetmek ve istediğini yapabilmek, yaptırabilmek, sahip olmak manalarına gelir.[5] Bir şeyin ıslah edilmesi ve onun neticeye götürülmesi için gerçek manada ona sahip olmak gerekir. Eğer gerçekten "rabb" ve yaratıcı olmasaydı bu mümkün olmazdı. 2- Bir şeyin gerekli ve devamlı olması. Bu da gösteriyor ki; Rablığın bir özelliği de bir şeyi kemâline erdirmek için, ona gerekli olan malzemeyi temin etmek, sorumluluğunu yüklenmek ve onu sürekli yapmaktır.[6] 3- Bir şeyi diğerine ilave edip bağlamak.[7] İbn Fâris'in bu üç esasının birleştiği anafîkre göre "Rabb'ın", tertip etmek ve düzgün bir vaziyet kazandırmak manalarını ihtiva ettiği görülmektedir. Câhiliye şiirinde "rabb" kavramı çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Bunlar kısaca şöyledir. 1- Mesuliyetini yüklenmek, ıslah etmek ve koruyup gözetmek anlamında Alkame b. Abede'nin şu beytinde görülmektedir: "Ben şu anda işlerimin ıslahını sana bıraktım. Senden önce birçok kefiller benim işlerimi üzerlerine aldılar da hiç bir şeyi ıslah edemediler."[8] Üstünlük, efendilik, başkanlık ve sözünü geçirmek manasında Lebîd de şöyle demiştir: "Bir gün (kadınlar) Kinde'nin reisini ve oğlunu, Me'add'ın reisini, vadi ile dağ arasında helak ettiler." 3- Malik olmak, sahip olmak manasını el-A'şâ'nın şu beytinde görmekteyiz: "Kimi zamanlar gafletinden yararlanmam sebebiyle evin sahibini geçiyorum. Bazen de o bana karşı çekingen davranıyor. So a da bana sığınmıyor."[9] Rabb hususunda Kur'an'ı Kerim çok hassas davranır. O, bu tutumuyla adeta müşrik Araplara, Cenab-ı Hakk'ın, tanıdıkları ve ikrar ettikleri "rubûbiyet" sıfatlarından yaklaşarak, üzerlerinde bunca hakkı bulunan Allah'ı bırakıp, hiç hakkı olmayan hayali şeylere tapmanın manasız ve haksızlık olduğuna dikkat çekmek suretiyle vicdanları uyandırmak ister.[10] Kur'ân'ın nüzulünden önce müşrikler her ne kadar Allah'ı tanıyorlarsa da, O'nun yanı sıra, şefaatçiler olarak bir çok rabler edinmişler ve uluhiyetin ihtiva ettiği anlamı büyük ölçüde Allah'tan alarak, kendilerinin uydurdukları sözde ta ılara vermişlerdi. Halbuki "rabb" vasfı, taşıdığı asıl mana itibariyle ancak O'na ıtlak edilmeliydi. Çünkü Allah mefhumu, gerçek rubûbiyet vasfı verilmediği takdirde, fonksiyonlarını yitirmiş uzak bir hatıra şeklinde zihinlerde kalıverir.[11] R harfini b harfine vurmakla, devamlılık ve eklemek anlamı meydana gelmektedir. Aslında kelimenin anlamı ıslahat (düzeltmek), sarılmak ve eklemektir. Düzeltmek, sarılmak ve eklemek manalanyla bu kavram, eğitim manasını içermektedir. Eğitim faaliyetinin olduğu yerde düzelme, benimseme ve gelişme vardır. Sarılma benimsemeyi, ekleme de gelişmeyi ifade etmektedir. “Rabbe” fiili sözlükte hakim olmak, sahip olmak, kontrol etmek, besleyip büyütmek, yetiştirmek manalarına gelir. Bazıları terbiye kelimesini rab'den türetmektedir. Reba fiilinin masdan terbiye'dir, ama rab kelimesinin masdarı terbiye değildir. Reba 'artış' manasına geldiği için, faize riba denmektedir. Rab ile riba, 'artma' manasında buluşmaktadır. Onun için 'terbiye'nin rab'den geldiğini söylemektedirler. Rab kelimesinin Kur'an'daki manaları: 1- Yaratma: Halik (yaratıcı) sıfatı, Allah'ın rab sıfatı içinde yer almaktadır. "Alemlerin rabbi" ifadesinin birincil manası, "alemlerin yaratanı"dır. Rab kelimesinin yaratma manasına geldiği -Hz. Yusuf un lisanından- şöyle dile getirilmektedir: “(Rabbim! Bana iktidar bahşettin ve hadiselerin tevilini öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan!” [12] Burada rab kavramının içine (fatıtr=yaratıcı) sıfatını koymuştur. Şu ayetler de bu anlamdadır: “Firavun, 'Rabbiniz kim ey Musa' dedi. Musa da, 'Rabbimiz herşeyi yaratan ve so a da hidayet edendir' dedi.”[13] Ayetlerden anlaşılacağı gibi Firavun rabb'ın ne anlama geldiğini sormuş, Hz. Musa da Rabbi tanımlarken; "Her şeyi yaratan ve doğru yolu gösteren" demiştir. Böylece rab kelimesinin içine hâlıklık (yaratıcılık) sıfatını da koymuştur. Hidayet eden, yani doğru yolu gösteren demekle de, rabbin eğiticilik manasına işaret etmiştir. Firavun'un bu sorusu şu ayette de geçmektedir: "Firavun dedi ki: "Alemlerin rabbi dediğin de nedir?" Musa cevap verdi: "Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişilerseniz, göklerin, yerin ve arasındakilerin rabbidir."[14] Daha so a Hz. Musa, Allah'ın kendilerinin ve evvelki atalarının, doğunun, batının ve arasındakilerin rabbi olduğunu söylemiştir. Görülüyor ki bu ayetlerdeki rab kelimesi, 'yaratan' anlamına gelmektedir. Rab dendiğinde -ilk önce- göklerin, yerin, doğunun, batının, arasındakilerin ve insanların yaratanı akla gelmelidir. Onun için Fatiha: 1/2'deki “rabbi'1-alemin” ifadesi, "alemlerin yaratanı" şeklinde anlaşılabilir. Fakat rab kelimesinin manası bundan ibaret değildir. 2- Yol gösterme: Yüce Allah'ın hidayet etmesi/doğru yola iletmesi, rab sıfatının kapsamına girmektedir. 'Yaratıcı' sıfatı ile 'hidayet edici' sıfatı, rab sıfatından doğmaktadır. Rab sıfatı, her ikisini de kapsayacak kadar geniş bir faaliyet alanına sahiptir. Hidayet etme ile rablığın ilişkisini şu şekilde ifade etmek mümkündür: Allah sadece yaratmakla kalmayıp aynı zamanda yarattıklarına yolunu ve izini de göstermekte; onları asla başıboş bırakmamaktadır. Daha açık ifade ile Allah iki tür varlık yaratmıştır: Akıl sahibi olan varlık ve akıldan yoksun olan varlıklar. Akıl sahibi varlıkları, akıllarını, düşünme ve yeteneklerini kullanma kabiliyeti vermek suretiyle hür ve irade sahibi kılmış; akıl ve iradenin yanlış yolda kullanılabileceğinden ötürü de onlara kitaplar indirmiş, peygamberler vasıtasıyla hidayet yolunu da göstermiştir. Akıl vermeyip mesul tutmadığı varlıklara da vazifesini gösterip öğretmiştir. Bu nedenle fâtır sıfatı içerisinde hem yaratma, hem de yol gösterme anlamı vardır. Bütün varlıkları yaratan Allah, kimilerine vazifesini, kimilerine de gideceği. doğru yolu göstermiştir, ki buna hidayet denmektedir. Bu ise, eğitimin ta kendisidir. Bu durumda Fatiha: 1/2'deki "Alemlerin rabbi" ifadesine "alemlere hidayet eden" manasına vermemiz mümkündür. Onun içindir ki Hz. Musa Taha: 20/50'de, yaratma faaliyetinden so a -Rabb için- “So a hidayet edendir” demiştir. Böylece rab sıfatının iki anlamı ortaya çıkmaktadır: yaratmak ve hidayet etmek. 3- İlah: Rab kavramının diğer bir anlamı da ilah 'tır.[15] "Ve size, 'Melekleri ve peygamberleri rabler (ilahlar) edinin' diye de emretmez. Siz müslüman olduktan so a, hiç size kâfirliği emreder mi?" [16] Buradaki ilah manasına gelen rab, sebeplerin sebebi, kulların ihtiyaçlarını gideren anlamını ifade etmektedir. 4- Sahip, efendi, idareci: Rab kavramı insana izafe edildiği zaman sahip, efendi manalarına gelmektedir. Allah'a izafe edilince, sahip (mâlik) manasını kazanmaktadır. Şu ayette sahip ve efendi manalarına gelmektedir: “Onlardan kurtulacağını bildiği kimseye dedi ki: "Beni efendinin yanında an!" Fakat şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Dolayısıyla birkaç sene daha zindanda kaldı”[17] Bu ayette rab kelimesi, iki defa geçmekte ve ikisinde de siyasî erki elinde bulunduran kişi, sahip ve efendi anlamına gelmektedir. O zaman Fatiha: 1/2'deki "Alemlerin rabbi" ifadesine, "Alemlerin sahibi" manasını verebiliriz. İsfehânî de, Yusuf: 12/23'deki rab kelimesini, melik anlamına almıştır. 5- Eğitmek-öğretmek: Rab kelimesi rabbâniyyûn şeklinde kullanılınca, çeşitli manalara gelmektedir: “Hiçbir insanın Allah'ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden so a insanlara: 'Allah'ı bırakıp bana kul olun!' demesi mümkün değildir. Bilakis şöyle der: 'Okumakta ve öğrenmekte olduğunuz kitap uyarınca rabbaniler olun!"[18] Ayette geçen rabbaniler kavramı, Rabbe/Allah'a mensup insanlar demektir. Bir insan nasıl Rabbe mensup olabilir? Ayet, bunun, bilgi ile, okunan ve öğrenilen kitap sayesinde, eğitim ve öğretimle gerçekleşeceğini söylemektedir. Kitabı öğrenen ve tatbik eden insan, gelişerek Rabbe mensup hale gelir. Demek ki rab, yavaş yavaş gelişip, kemale ulaşmak veya ulaştırmak manasına da gelmektedir. Bilgi ile insanın ulaşacağı, nihaî olgunluk seviyesini ifade etmektedir. Hem o seviyeye giden gelişmenin, hem de seviyenin kendisi olmaktadır. Başka bir ifadeyle rab, hem eğitim-öğretim faaliyetinin kendisini, hem de Allah'a mensubiyetin doruk noktasını ifade etmektedir. Rabbâniyyûn ve ribbiyyûn kavramları aynı manada olmakla beraber, birincisi ilim adamları, ikincisi ise Allah'ın erleri anlamını ifade etmektedir. Rabbâniyyûn kavramını İsfehânî şöyle açıklamaktadır: Allah'a mensup din ve ilim adamları manasına gelen bu kişiler, ilmi, hakim gibi geliştiren kimselerdir. Bunun anlamı, onlar bilgi ile nefislerini terbiye edip geliştirirler. Rabbani olan kişi, nefsini bilgi ile terbiye ederek geliştirdiği için ilmi, ilmi geliştirdiği için de şahsiyetini geliştirmiş olur.[19] Râzî pek çok kişinin rabbâniyyûn kavramı hakkındaki görüşlerini nakletmektedir: Sîbeveyh, Allah'ı bilmek ve o'na devamlı itaat etmek; Müberret, insanlara ilim öğretip, onları eğiten ve onların durumlarıyla ilgilenen kimse; İbn Zeyd "insanları eğitip yetiştiren; Ebû Ubeyde, öğrenen, öğrendiği ile amel eden, hayır yollarını başkalarına öğretmekle meşgul olan manalarına almaktadırlar.[20] Bütün bu görüşlerle İsfehânî'nin görüşünü bir araya getirirsek, bir eğitim ve öğretim faaliyetiyle karşı karşıya kaldığımızı anlamakta gecikmeyiz. İsfehânî, kavramı eğitimin psikolojik boyutuna göre manalandırırken, diğerleri öğrenmek ve başkalarına öğretmek şeklinde yorumlayarak, onun sosyolojik boyutunu gündeme getirmişlerdir. Çünkü İsfehânî, rabbâniyyûn kavramımı açıklarken, onu, dışarıdan bilgiyi alıp kendi nefsini, yani şahsiyetini onunla geliştirip, oradan tekrar bilgiyi dışa vuran adam olarak görmektedir. Diğerleri ise, bu kavrama, bilginin bu içselleşmiş halinden daha çok, öğrenme, öğretme ve itaat etme anlamlarını yüklemektedirler. Hepsinin ortak noktası, öğrenmek, öğretmek, geliştirmek manalarına yer vermiş olmalarıdır. Rab kavramının içinde, öğretmek, eğitmek ve geliştirmek anlamları vardır. Bütün bunların bilgi ile olacağı gerçeği de ifade edilmiş olmaktadır. Rab kavramının eğitim ve öğretim manası ele alınınca, şu soruyu sormamız gerekiyor: İnsan, kendi şahsiyetini ve bilgiyi ne ile geliştirir? Bu sorunun cevabını şu ayette bulmaktayız: “Öğretmekte ve okuyup okutmakta olduğunuz kitap sayesinde rabbaniler olun.” [21] Bu ayet, insanların, öğretim ve tedrisat denen eğitimle gelişip rabbe mensup kimseler olabileceğine işaret etmektedir. Gerçek vahiy olan Kur'an'ı iyice öğrenip, tetkik edip, ondaki sırları açıklamak ve başkalanna öğretmekle, hem ferdin hem de toplumun gelişimi temin edilmiş olacaktır. Genelde bu ayet, daha çok eğitimin öğretim boyutunu gündeme getirirken, şu ayet eğitim boyutuna dikkat çekmektedir: “Rabbâniyyûn ve ahbâr, onları günah olan sözleri söylemekten ve haram yemekten men etselerdi ya! İşledikleri fiiller ne kötüdür.” [22] Bu sefer de, rabbânîler'in, toplumu yalan ve haram lokma yemekten menetmeleri, uyarmaları ve eğitmeleri, bu kavrama mana olarak yüklenmektedir. Bu faaliyet ise, eğitimin alanına girmektedir. Hz. Yusuf rab kavramına şu manayı yüklemektedir: “Ey Rabbim! Mülkten bana verdin ve bana olayların yorumunu öğrettin.” [23] Demek ki rab, iktidar veren ve sosyal olayların yorumunu öğretendir. Böylece rab kelimesinin siyasî ve öğretim boyutu ortaya çıkmış olmaktadır. Yüce Allah, rablık sıfatı gereği Hz. Yusuf’u yetiştirirken, ona sosyal olguların ve olayların yorumunun nasıl yapılacağını öğretti. Bu bir öğretim faaliyetidir. Bu üç manadan hareketle Fatiha: 1/2'deki “rabbi'l-alemin” ifadesine "Alemleri yaratan, yol gösteren ve öğretip eğiten" şeklinde mana verebiliriz. 6- Veli: Rab kavramının özünde yer alan diğer bir mana da arka çıkmak, sahip olmak manalarına gelen veli'dir. Veli kavramının sözlük manalarından hareketle rab isminin sırlarını açabiliriz: "Yanında olmak, yakın olmak, bitişik olmak, takip etmek, dost olmak, terbiye etmek, idare etmek, yola getirmek, yardım etmek, desteklemek, korumak, Allah'a yakın olmak, aziz adam" manalarına gelmektedir. Hz. Yusuf bu manaları, veli kelimesiyle rab sıfatına yüklemektedir: “Ya Rab! Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin.” [24] Bütün bu manaları Hz. Yusuf, veli kavramı ile Rabbe bağlamakta ve onun anlamının ne olduğunu göstermektedir. Peki sahip çıkmak ne ile olacaktır? Bu sorunun cevabını da yine Hz. Yusuf vermektedir: “Beni müslüman olarak yaşat ve öldür ve beni sâlihler arasına kat.” [25] Müslüman olarak yaşatmak ve öldürmek, salihlerle beraber olmasını temin etmek velîiliğin gereği olduğu gibi, rablığın da işlevleri arasındadır. 'Eğitmek' manasıyla rab, yukarıdaki işlevleri bir insana temin etmekle ona sahip çıkmış olmaktadır. Bir insanın müslüman olarak yaşayıp ölmesini ve hayatı boyunca iyi insanlar arasında yer almasını sağlamaktan daha iyi sahip çıkma olur mu? Hz. Yusuf Allah'a “Sen benim velimsin” derken, O'ndan bu isteklerde bulunmaktadır. Yusuf: 12/101 ayetini dikkate alırsak şöyle bir durum ortaya çıkar: Rab, iktidar veren, yaratan ve insanı müslüman olarak yaşatan ve iyilerin arasına koyup, sahip çıkan velidir. O zaman tekrar Fatiha: 1/2'deki "rabbi'l-alemin" ifadesine dönersek, ibareye "Alemleri yaratan, yol gösteren, öğretip eğiten ve sahıp çıkan" manasını verebiliriz. 7- Şeref sahibi olmak: Şeref manasına gelen izzet kavramı, rab sıfatının içinde vardır “Senin şeref sahibi Rabbin, onların verdikleri sıfatlardan uzaktır.”[26] Aslında eğitim insanların ruhlarını zenginleştirip şekillendirerek, kafalarına bilgi, gönüllerine sevgi aşılayarak onlara şeref vermektedir. Allah'a "alemlerin rabbi" demek, O'nun, alemleri yaratmakla, eğitip öğretmekle, sahip çıkmakla onlara şeref verdiğini ifade etmektir. Çünkü insanı bilgilendirip doğru davranışa yönlendirmekle, ona şeref vermiş olmaktadır. Demek ki eğitici manasıyla rab, insanları eğiterek onlara kendi şerefinden vermektedir. İzzetin tamamı Allah'a aittir, O'ndan şeref almak isteyenler, doğru bilgiye sahip olmalı ve iyi eylemler üretmelidirler. [27] 8- Af ve merhamet sahibi olmak: Bilindiği gibi cezalandırmak, affetmek ve merhamet etmek gibi eylemler, eğitimin temel öğeleridir. Bunların olmadığı yerde eğitimden bahsedilemez. “Senin affı bol olan Rabbin merhamet sahibidir. Şayet yaptıkları yüzünden onları sorgulayacak olsaydı, onlara azabı çarçabuk verirdi. Fakat kendilerine tanınmış bir süre vardır ki, artık bundan kaçıp kurtulacakları bir sığınak bulamayacaklardır.”[28] Bu ayet bize Rabbin, affedici ve merhamet sahibi olduğunu ifade etmektedir. Allah'ın Rablık sıfatıyla ahlâklanan eğitimciler, affedici ve merhamet sahibi olmalıdırlar. Affedici ve merhamet sahibi olamayan eğitimciler, Allah'ın ahlâkı ile ahlâklanmış sayılamazlar. Affetmek ile merhamet bir araya gelince ne olmaktadır? Ayetin devamında bunu bulmaktayız: Yapılan yanlış davranışlardan dolayı hemen cezalandırmamak, değişme ihtimalini bekleyerek, onlara bir mühlet tanımak. İnsanların pek çoğu değişimi hemen yapamazlar; onların ancak belli bir süreçte değişme ihtimâlleri vardır. Eğitim biliminde buna "beklenti içinde olma süreci" denmektedir. Rab, insanların bu özelliği nedeniyle, affedici yönüyle onları hemen cezalandırmamakta, merhamet özelliği ile onlara değişmeleri için mühlet tanımaktadır. 9- Korumak: Daha önce velilik manasıyla rab kelimesine, sahip çıkma ve koruma manasını vermiştik. Demek ki eğitici manasına gelen rab, eğitim faaliyetini, 'koruyuculuğu' ile icra etmektedir. Şu ayeti bu manada değerlendirebiliriz: “Halbuki şeytanın onlar üzerinde hiçbir otoritesi yoktu. Ancak ahirete inananı şüphe edenden ayırt edip bilelim diye, şeytana bu fırsatı verdik. Rabbin gerçekten her şeyi koruyandır.” [29] Bilindiği gibi, bir eğitimin eğitim faaliyeti olabilmesi için, sonuçta bir imtihanın bulunması gerekir. İmtihan olmayan bir yerde, yapılan eğitimden faydalananların veya faydalanmayanların ayırdedilmesi mümkün değildir. İlâhî eğitimde şeytan, bir imtihan vesilesidir. Bu vesileler belli sorulara muhatap olmakla gerçekleşmektedir. İşte bu soruların cevaplandırılması şarttır. Bazen bu soruyu Allah, ahirete inanan ile şüphe edeni tesbit etmekte, yani ayırmakta kullanmaktadır. Bu imtihanı uygularken Yüce Allah, rububiyet sıfatı gereği koruyuculuk özelliğini kullanmaktadır. İşte Allah, yaptığı imtihânda başarılı olmaları için insanları şeytanın etkisinde kalmaktan korumakta; koruyuculuk sıfatı ile onlara sahip çıkmaktadır. Bu manada ise "alemlerin rabbi", alemlerin koruyucusu olmaktadır. 10- Dönüp varılacak yer: Serkeşlik yapan evlat, döner dolaşır neticede yine anne ve babasının yanına gelir. Bu kapı reddeden ve içeri almayan bir kapı değildir. Teşbihte hata olmaz. rablık kapısı da, ne kadar serkeşlik yaparsa yapsın, insanın dönüp varacağı yerdir. O kapı ümitsizlik kapısı ve reddeden kapı değildir: “Ve şüphesiz son varış yeri Rabbinedir.” [30] “Doğrusu güldüren de, ağlatan da O'dur.”[31] “Öldüren de, dirilten de O'dur.” [32] Eğitimci, başvurulan makamı ifade etmektedir. Kul, derdini eğiticisi olan efendinin kapısında anlatacak, sorunlarını ona sunacak, gülüşünü de onun kapısında yapacaktır. Rab, ağlayanların dertleriyle, gülenlerin mutluluğu ile ilgilenmektedir. O'nun kapısı, hem ağlama hem de gülme kapısıdır. "Alemlerin rabbi" ifadesi; "alemlerin vardığı son nokta" şeklinde ifade edilir. "Rabbaniler olun" ifadesi, "Rabb'e varın, O'na ulaşın, O'nu son nokta olarak bilip, O'nu hedef ve amaç edinin!" anlamına gelir.
16.02.2009 tarihinden beri 5644 defa okundu. Son takip: 21.11.2024 - 08:56