Akıl
Akıl[108], kalp ve ruhun özünde, beynin ışığında bulunan manevî bir nurdur. Öyle ki, insan bununla duyu organlarıyla kavrayamadığı şeyleri anlar ve kavrar. Akıl yürütmek, nedenlere, nedenlerin meydana getirdiği şeylere, eser ile eseri meydana getiren şeyler arasındaki bağıntıya, yani "illiyyet kanunu" dedidiğimiz sebebi sonuca bağlayan kanunu ve ona bağlı olan gerekli ilgileri idrak ederek, eserden müessire veya müessirden esere, yahut da bir müessirin iki eserinin birinden diğerine geçmektir. Mantık denen bu geçiş sayesinde duyu organlarıyla hissedilen bir eserden hissedilmeyen müessiri anlaşılır. Örneğin, duyulan bir hışırtıdan, görülmeyen bir hayvanın varlığının anlaşılması gibi. Yine görülen bir bal arısından, görülmediği halde bal akla gelir. Hissedilen bir eserden, ilgisi olan başka bir eser de anlaşılır. Görülmeyen bir arının vızıltısından bir balın varlığı keşfedilebilir. İşte böyle, hissedilenden hissedilmeyene geçilmesini sağlayan veya hissedilmeyen bir anlamı bizzat ve açıklıkça keşfeden idrak vasıtasına akıl denir. Herkesin tahmin ve akıldan az çok bir nasibi vardır. Bu olmayınca bilgi ve eğitimle elde edilen ve "işletilmiş akıl" (akl-ı mesmu) denilen aklın da bir anlamı kalmaz. Bunun sınırlaması mümkün olmayan birçok mertebesi vardır. En yüksek mertebesine "akl-ı evvel" (ilk akıl) denir. Başlangıçtan sonucu, sonuçtan başlangıcı, önceden so ayı, so adan önceyi tam bir bilgi ile gören bu "ilk akıl" Allah'ın kelamı ve Hz. Muhammed'in nurudur. Akılların derecelerindeki farklılık, eksikliklerinin sonucudur. Esas itibariyle akıllar için yol birdir. O da doğru yoldur. Bizim, nedenlerin başlaması, çelişkilerin başlaması gibi hakkı kavramaya neden olan asıl sebepler hakkındaki apaçık kavrayışlarımız, ilk akim anlayış mahiyetini gösteren birer hissemizdir. [109]
16.02.2009 tarihinden beri 4658 defa okundu. Son takip: 21.11.2024 - 08:42