Hakk
Hakk[37] kelimesi, masdar, sıfat ve isim olur. Bu şekilde çeşitli anlamlarda kullanılır. Masdar olarak en genel anlamı; vücudun, varlığının sabit oluşu ve gerçekleşmesi diye ifade olunursa da, esas anlamında "uygunluk" manası vardır. Buradan hareketle, nefislerle, nefis dışındakilerin bilgi ve bilenin uygunluğunu ifade eder. Zihinlere uygunluğu itibariyle kullanıldığı zaman doğruluk ve doğru gibi görüşlere, kaza ve hükümlere, iradenin kastedilen amacına uygunluğu itibariyle, adalet ve hikmet gibi fiillere sıfat olur. A'yan açısından düşünüldüğünde ise gerçekleşen ve olan (tahakkuk ve vuku) demek olur. Frenkler evvelkine "verite", ikinciye "realite" derler. Evvelki sujenin, ikincisi objenin sıfatıdır. Ancak yalnız değil diğerine uygunluğu itibariyle. İşte hak ve hakikatin hakikati bu iki yönün uyumu ve birliği olduğundan, hak manen ve sureten (anlam ve şekil) her şekilde vücud (varlık) diye tarif edilir. Bu da vücûb-i vücuddur (varlığın zorunluluğudur). Vücûb-i vücûd, yalnız yüce Allah'tır ve "el-Hakk" ismi, onun esmâ-i husnâsındandır. Hak Teâlâ, enfüs ve âfâkın, dünyaya ait bütün bağların (izâfât) üstünde, onların uyum noktalarına ve zorunlu varlıklarına hükmedendir. Bütün, hak mertebeleri O'nundur, O'ndan dolayıdır, O'nun içindir. Bütün manalarında hakkın karşıtı batıldır ki, bunlar imkansızlık, yokluk, helak olma, hata, zulüm, haksızlık, abes, saçma ve boş anlamlarına gelir. "Vâcib-i lizâtihî" (kendiliğinden zorunlu) manasına gelen "el-Hakk" isminin çoğulu yoktur. Diğer anlamlarında "hak"kın çoğulu yerinde "hakâyık" kullanılır. Bir de "hak vâcibün leh" (bir şeyin lehine olan vacip, zorunlu) anlamına gelir ki, özel bir kullanış olmakla birlikte asıl manaya bağlıdır. "El-Hakk" ismi bunun da kaynağı ve zamanıdır. Bu anlamın çoğulu için "hukuk" kullanılır. Karşıtı "vacibin aleyh" veya sadece vecibe, borç, örfümüzde buna ödev dahi denilir. "Hak dini" ifadesi, "hak din" ifadesinden daha kuvvetlidir. "Hak dini" olmayan; yani Hak ile alakadar olmayan, hak meselesini haricinde tutan veya hakka ihtisası bulunmayan, emr-i hak olmayan bir din, "hak din" olamaz. [38] el-Haqq, onbir şekilde tefsir edilir: 1. Allah ve Allah'ın birliği "Eğer haqq (Allah) onların (müşriklerin) hevâlarına tâbi olsaydı, gökler ve yer fesada uğrardı." [39] "Birbirine haqqı (Allah'ı, O'nun birliğini) tavsiye edenler..." [40] 2. Kur'ân "Tâ haqq (Kur'ân) ve Rasûl-i mübîn onlara gelinceye kadar. Ne zaman ki haqq (Allah indinden Kur'ân) onlara geldi, "Bu sihirdir. Muhakkak biz ona kâfirleriz" dediler."[41] "Hayır, kendilerine geldiğinde haqqı (Kur'ân ı) yalanladılar. O sebeple onlar karışık bir iş içindedirler."[42] "Onlara, indimizden haqq (Kur'ân) gelince, "Mûsâ'ya verilen gibisi verilmeli değil miydi?" dediler." [43] 3. İslâm "De ki: "Hakk (yani, İslâm) geldi ve bâtıl (yani, şeytana ibâdet ve şirk) zevale erdi." [44] "Ta ki haqqı (İslâm'ı) haqq olarak tanıtsın. Bâtılı (şirki: şeytana ibâdeti) ibtal etsin." [45] "Doğrusu sen haqq (İslâm) üzeresin." [46] 4. Adalet "O gün Allah haqq dînlerini (cezalarını) eksiksiz verecek (adaletli bir şekilde hesaba çekecek) ve bilecekler ki: Muhakkak Allah, apaçık haqq (adil/adaletli) O'dur." [47] "Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasını haqq (adalet) ile ayır!" [48] "Aramızda haqq (adalet) ile hükmet!" [49] 5. Tevhîd "Hayır, haqq (tevhîd) ile gelmiş ve gönderilenleri tasdik etmiştir." [50] "Onda bir cinnet var" diyorlar. Bilakis, o onlara haqq (tevhîd) ile geldi. Halbuki onların çoğu haqq'tan (tevhîdten) hoşlanmıyorlar." [51] "O vakit haqqın (tevhidin) muhakkak Allah'a ait olduğunu bilecekler..." [52] "Yahut haqqı (tevhidi) yalanlayan..."[53] 6. Doğru/gerçek "Allah'ın va'di haqq'tır (O'na/Kendisine döndürüleceğiniz hususundaki va'di doğrudur)." [54] "O'nun sözü haqq'tır (doğrudur!. Egemenlik Onundur." [55] "O hak mıdır" (doğru mudur)? diye, haber almak için sana soruyorlar." [56] 7. Vâcib olmak: gerekli olmak/icab etmek Fakat Benden şu söz (azâb kelimesinin gerçekleşmesi) haqq (vâcib/gerekli) oldu: ... [57] "İşte bunlar… üzerlerine söz (azâb kelimesinin gerçekleşmesi) haqq (vâcib/gerekli) olmuş kimselerdir." [58] "İşte böylece, Rabbinin (azâb) kelimesi haqq (vâcib/gerekli) oldu; o küfredenler üzerine: muhakkak ki onlar cehennem ashabıdır." [59] 8. Bâtıl olmayan, bizatihi haqq "Bu böyledir. Çünkü Allah, haqq O'dur. O'nu bırakıp çağırdıkları (O'nun dışındaki ilahlar) ise bâtıldır."[60] "Hepsi haqq mevlâları (hakkın ta kendisi/bizatihi hakk olan O'dur, O'nun dışındaki ilahlar ise bâtıldır) Allah'a reddolunmuş olacak; uydurdukları onlardan kaybolacaktır." [61] "So a, haqq (hakkın kendisi/bizatihi hakk olan) mevlâları Allah'a reddolurlar. Bilin ki hükm O'nundur ve O hesâb görenlerin en süratlisidir." [62] "Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri ancak haqq ile yarattık (bâtıl olarak/boş yere: herhangi bir maksat gözetmeksizin yaratmadık)." [63] 9. Borç-borçlu "Üzerinde haqq olan (üzerinde borç bulanan/borçlu) da imla ettirsin." [64] "Üzerinde haqq olan (üzerinde borç bulunan/borçlu)..." [65] 10. Evlâ (daha layık, daha öncelikli) "Halbuki biz krallığa ondan ehaqqız (evlâyız/daha layıkız, daha öncelikliyiz)." [66] "İki fırkadan hangisi güven duymaya ehaqq'tır (evlâdır/daha layıktır)?!" [67] "Acaba hakka ileten mi tâbi olmaya ehaqq (evlâ/daha layık)..." [68] "Halbuki ehaqq (evlâ/öncelikli) olan Allah'ı ve Rasûlü'nü hoşnut etmeleridir." [69] "Eğer mü'min iseniz huşu duymaya Allah ehaqqtır (evlâdır/daha layıktır)." [70] 11. Pay "Onların mallarında malum bir haqq (farz olan bir pay) vardır." [71] Bunun bir benzeri de Zâriyât sûresindedir. [72]
16.02.2009 tarihinden beri 3028 defa okundu. Son takip: 21.11.2024 - 08:48