İslam-Müslim

İslâm[227], "silm" ve "selâ­met" maddesinden geldiği ve "if'al" babından olduğu için o ba­bın muhtelif binalarına göre tesli­miyet, yani râm ve inkiyad, salim bulundurmak, selîm ve lekesiz tutmak, selamete girmek, selâme­te çıkarmak, karşılıklı güven ve barış sağlamak, ihlas ve samimi­yet gibi çeşitli mânâlar ifade eder. Esasta iman ile birleşir. Çok kap­samlı ve pek temiz bir kelimedir. Öyle ki, barışa, selamete gir­mek veya koymak, selamet temin eden teslimiyet, karşılıklı olarak barış içine girmek manalarına ge­lir ki, hepsinde selamet ve salimiyet gayesiyle bir bağlılık, uyum­luluk manası vardır. Bu nedenle din, irade ve akıl sahipleri arasın­da anlaşmazlıkları ve didişmeleri bir yana bırakıp, toplumsal barışı sağlayan bir kanundur. Bununla yalnız insanlar arasındaki uyum değil, insanlarla Allah arasında bir uyum sözleşmesi de vardır. Din sayesinde yaratanın iradesi ile yaratılanın iradesi arasında bir uyum sağlanmış olur. Kul Al­lah'ın dilediği gibi ister, Allah da kulun dilediği gibi yapar. İslâm dini denilince bütün bu saydığımız anlamlar anlaşılır, hepsi de muteberdir. Kendini Al­lah'a teslim etmek, iman ve ihlas ile ona inkiyad etmek manası ise bütün öteki anlamları da içine alır. İslâm şöyle özetlenebilir. Her şeyden önce temizlik, ikinci ola­rak da güzelliktir. İslâm'ın "Lâ ilahe illallah" kelime-i tevhidin­den, eûzu-besmelesinden, abdest ve namazından tutunuz da bütün emirlerinde ve yasaklarında hep bunun tatbikatını bulursunuz. Ayette "Allah'a yüzü temiz, özü güzel olarak yönelmek" diye buyurulmuştur.[228] Kur'ân'da türevleriyle birlikte yaklaşık 138 âyette geçmektedir. Kelime, "se-li-me” fiil kökünden gelir. Aynı kökten gelen "silm"; "selamette olma, gizli ve açık afetlerden uzak kalma, yabancı maddelerden arı olmak, saf olmak, barış ve esenlik içinde bulunmak" demektir.[229] Fiil, geçişsiz haliyle "teslim olmak", geçişli haliyle ise bir şeyi birine teslim etmek manalarına gelir. el-İslâm, bu fiilden türetilmiş bir mastar yani isimdir. Ve inkiyad (boyun eğme) anlamına gelir.[230] İbn Fâris, "İslâm'dan önceki Araplar döneminde fiilin anlam içeriğinde dinsel bir unsur yoktur. Onlar bu kelimeyi sadece barış ve kurtuluş anlamında biliyorlardı. Daha so a Kur'ân buna dini bir mana kazandırarak vasıf ve hey'etini belirlemiştir"[231] demektedir. Halil b. Ahmed bu kelimenin dini anlamıyla ilgili şöyle der: "Allah'ın emrine teslim olmak, yani O'nun otoritesine boyun eğmek ve emirlerini kabul etmektir."[232] Câhiliye döneminde de bu kelime, lügat anlamına uygun olarak kullanılmıştır. Kindi kabilesine mensup şairlerden biri şöyle der: "Kabilemin bana yüz çevirip gerisin geri gittiklerini görünce, onlara 'barış' çağrısında bulundum."[233] Ünlü sosyolog Ahmed Emin, bu kelime için şunları söyler: "İslâm" kelimesi; se-li-me kökünden türemiştir. Burada selamın manası "karşılıklı sulh yapmaktır." Bunun zıddı ise savaş ve düşmanlıktır.[234] Nitekim Kur'ân'da "O, çok esirgeyen Allah'ın kulları ki onlar yeryüzünde tevazu ile yürürler. Kendilerine cahiller laflar attığı zaman "selâm" deyip geçerler."[235] buyrulmaktadır. Hz. Muhammed (s.a.v.) döneminden önceki döneme "câhiliye" ve kendi dönemine "İslâm" ismi verilmesi, bu konuda bizim için bir anahtar teşkil etmektedir. Zira câhiliye, ilmin değil, sertliğin karşıtıdır. İslâm ise, tevazu, ruh sakinliğidir. Daha so a bu kelime, buna yakın bir manaya intikal ederek" boyun eğme ve inkiyad" anlam­larını kazanmıştır. Boyun eğme yani kabullenme barışa, sulha götürür. Kur'ân'da, "İslâm" sözcüğü bazen hem mü’minleri ve hem de kafirleri kapsar. Zira kâfirler, yaratılışları icabı bazı umumî kanunların dışına çıkmayıp onlara boyun eğerler.[236] Bundan so a kelimenin kullanım sahası daralmış ve Allah'a isteyerek boyun eğen, O'na ibadet eden kişiye "müslim" adı verilmiştir.[237] Izutsu ise; "İslâm sözcüğünün, Arapça'daki asıl manası, "teberru", yahut "berat" tır. Yani sorumluluktan kurtulmak ve onu tümüyle bir başkasına devretmek ve bırakmaktır." der. Ona göre kişi bir meseleyi başkasına devrettiğinde "Eslemtu" der. Bu itibarla müslümana, müslüman denmesinin sebebi şudur: "O her şeyden kurtulmuş ve kendisini Allah'a bırakmıştır...Ve hiç kimse, gerçek anlamda güvenmediği ve inanmadığı takdirde her şeyiyle Allah'a teslim olmaz."[238] İslâm, iki manada tefsir edilir: 1. el-İslâm, ihlâs manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi: "Hani Rabbi o'na, "Teslim ol" (eslim, ihlâslı ol) dediği zaman, ''Âlemlerin Rabbine teslim oldum" (es­lemtu, âlemlerin rabbine ihlâslı oldum) demiş­ti." [239] "Eğer seninle, tartışırlarsa de ki: "Ben vechimi Allah'a teslim ettim (eslemtu, ben dînimi Allah'a hâlis kıldım), bana tâbi olanlar da." [240] "Kendilerine Kitap verilenler ile ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu" (tevhîd ile ihlâsa erdiniz mi)'? Eğer teslim olurlarsa (tevhîd ile ihlâsa ererlerse), hidâyet bulmuş olurlar."[241] "Kim vechini Allah'a teslim ederse (dînini Allah'a hâlis kılarsa)..." [242] 2. İkrar (kabul ettiğini ifade etmek) "Halbuki O'na teslim olmuşlardır (kulluklarını ikrar etmişlerdir) semadakiler (melekler) ve arzdakiler (mü'minler) isteyerek; ve istemeye­rek (sâir dîn mensubları da istemeyerek teslim, olmuşlardır; kulluklarını ikrar etmişlerdir; -kendilerini Allah'ın yarattığını ve rızıklandırdığını bilmele­ri, onların teslimiyetleridir/kulluklarını ikrar etme­leridir-)" [243] "Bedeviler, "Biz imân ettik" dediler. De ki: "Siz îmân etmediniz, fakat teslim olduk" (lisân ile ikrar ettik) deyin!"[244] "İslâmlarının/teslimiyetlerinin (ikrarlarının, ka­bul etmelerinin) ardından küfrettiler (ihlâsı kopardı­lar)." [245]


16.02.2009 tarihinden beri 2956 defa okundu. Son takip: 18.11.2024 - 08:24