Tafsîl
Tafsil[12], bir şeyi fasıl fasıl yapmak, mütemeyyiz bölüklere ayırmak demektir. Mesela bir inci dizisine, ara ara eşsiz taneler geçirildiği veya tesbih dizisinin taneleri, imamelerle ayrıldığı gibi diziye, fasıla geçirme manasına gelir. "Fas'ala'n-nazme" denilir, "caale fîhi el-fâsıletü" demek olur ve bir şeyi açıklamak anlamına gelir, "fasselehu" denilir, "beyyenehu" demek olur. Kâmûs şarihi; "icmal karşıtı tafsil bundandır" der. Çünkü asıl fasıl, "bir şeyi belirgin fasılalara ayırmak" anlamındadır. Uzatmak ve çoğaltmak bunun gereğidir. Bu nedenle tafsil sözü uzatmada kullanılmıştır. So a bunun gereği olan "tebyin" kullanılmıştır. Kur'ân'ın mufassal olması bir çok vecihler iledir (birçok yönü vardır). Nitekim, ayetleri kısa kısa olan sureler bu mana ile "mufassal" tabir olunur ki, fasılaları çok demektir. İşte Kur'ân öyle bir kitaptır ki ayetleri her yönüyle hem muhkem hem de mufassaldır. Hûd Sûresi'nin birinci ayetinde, Kur'ân'ın, "ayetleri muhkem kılınmış, so a da tafsil edilmiş" şeklînde tanımlanması, tafsilin sadece müteşabihlerî değil muhkem ayetleri de ilgilendirdiği, bu nedenle "summe fussılet" ifadesinden muradın daha aşağı seviyede bir fasıl ve fasıla ile başka bir anlamda olması gerektiği söylenmiştir. Bu anlamda tafsilin şu anlamlara geldiği belirtilmiştir. 1- Kur'ân'ın kelimeleri, muhkem bir nazımla dizilip, fasılalar ile ayet ayet ayrıldığı gibi, ayetleri de yer yer tevhid delilleri, peygamberlik delilleri, ahkâm, öğüt, kıssa, emsal ve ahbar gibi metalib ve çeşitli faydaları olan kısımlardan, dikkat çekici fasılalarla ayırd edilip fasıl fasıl, bölüm bölüm kılınmış, ince ilişkiler ve hoş geçişler ile konudan konuya, kıssadan kıssaya geçen bir sanatlı üslup üzerine kurulmuş ve bu arada bazan terkibi bazan tercii andıran bir cihetten fasıl, bir bakıma mukaddime, bir bakıma bir hatime gibi bend ayetleriyle tevşih/bezenmiş ve tensik edilmiş/düzenlenmiş ve bu minval üzere sûre sûre bölünmüş ve bir çok mesele ve kıssalar çeşitli yerlere ve surelere serpiştirilerek, tevhid inancı uluhiyyet ve ubudiyyet konuları üzerinde çeşitli ve değişik açılardan ilişkiler söz konusu edilmiştir. Bu anlamda tafsil, inci dizisine fasıla geçirmek anlamından alınmıştır. 2- Beyan anlamınadır. Çünkü Kur'ân ayetlerinde insanların geçim çabaları ve gelecekleri için muhtaç oldukları ve olabilecekleri şeyler, hem asılları hem de ayrıntıları ile beyan olunmuştur. Bu beyanın hayat gibi yaratılıştan gelen doğal gelişme ile icmalden tafsile, tafsilden telhise doğru giden bir akışa sahiptir. 3- Kur'ân ayetleri müteferrik/farklı şekillerde nazil olmuştur. Kısacası Kur'ân öyle bir kitaptır ki, ayetleri bir bakıma muhkem, bir bakıma mufassaldır. Ne ihkâmı tafsilini ne de tafsili muhkemliğini ihlal eder. [13] et-Tafsîl, iki şekilde tefsir edilir: 1. Beyân/genişçe açıklamak "O uydurulan bir söz değildir (.....) Her şeyin tafsilidir (beyânıdır/genişçe açıklamasıdır)," [14] "Her şeyden yazdık; nasihat ve tafsil (beyân/genişçe açıklamak) için her şeyi." [15] "Andolsun ki onlara bir kitap getirmiş, onu ilm üzere tafsîl/fasl etmiştik (obeyân etmiştik/genişçe açıklamıştık)." [16] "Âyetleri sağlamlaştırılmış; so a, tafsîl/fasl edilmiş (helâl ve haramı beyân edilmiş/genişçe açıklanmış) bir kitap." [17] "Ayetleri tafsîl/fasl edilmiş (beyan edilmiş/genişçe açıklanmış) bir kitap, Arabî bir qur'ân (hitabe/okuma)." [18] "Onun her şeyinin tafsilini fasl ettik/Onu her şeyiyle tafsîlen faslettik (onun beyânını beyân ettik/onun açıklamasını genişçe-gereğince yaptık)." [19] "O ki, size kitabı mufassal (beyân edilmiş/genişçe açıklanmış) olarak indirmiş..." [20] 2. Beynûnet (ayrı ayrı olmak, ayrılık, ayrılmak) "Mufassal (ayrı ayrı) âyetler (her iki azâb arasında bir ay bulunmak [21] ve biri diğerinden ayrı mucizeler) olmak üzere..." [22] "Kafile fasledince (yol arkadaşları Mısır'dan çıkınca/ayrılınca)..." [23] "Fasl Gününe (Beyân, ayrım/ayrılık Günü'ne -ki O Gün, insanlar arasında hüküm verilecek: bir fırka cennete, bir fırka da saîr'e, alevli ateşe gidecek)..." [24] "Şüphe yok ki, o Fasl (hüküm ve ayrım) Günü, bir mîkât olacaktır." [25] "Şüphe yok ki, o Fasl Günü (insanlar arasında ayırıcı hükmün verileceği gün) onların hepsinin mîkâtıdır."[26]
16.02.2009 tarihinden beri 6154 defa okundu. Son takip: 21.11.2024 - 09:13