Vahy

Vahy, İbnü'l-Esîr'in Nihâye'de, Suyûti’nin Durr-i Nesîr'de zikrettikleri üzere risâlet, kitabet, işaret, ilham, gizli söz manalarına gelir. Kelimenin kök anlamı "sü­rat", hız demektir. Firuzâbâdi’nin Besair'deki açıklamalarına göre vahy süratli, hızlı işaret demektir. Bu bazan remiz ve tariz yo­luyla söz, bazan terkipten ayrıl­mış ses, bazan da organlardan bi­ri ile ve yazmakla olur. Meryem: 19/11 Hz. Zekeriya'nın işareti bu manaya gelir ki, "remiz, kitabet veya itibar" denilmiştir. En’am: 6/112 ve En’am: 6/121'de şeytanların fısıldaması (vahyi) Nâs: 114/4'teki gibi "vesvese" ile olur. Bir de vahy, Allah-u Teâlâ'nın enbiyâ ve evliyasına öğretilen (ilka olunan) ilahî kelimeye denir. Bu da Şura: 42/51. ayetlerinin delâlet ettiği üzere birkaç çeşittir. Ya Cibril'in zâtı ile, ya sözü duymakla, ya ilham ile, ya baları­sına vahiy gibi teshir (zorunlu olarak) ile ya rüyay-ı sâliha ile olur. Vahiy Kur'ân'da birçok an­lamda kullanılmıştır. Ancak bun­ların hepsinde "süratli işaret" ma­nası vardır. Zeccâc, vahyin genel anlamını "gizli bir şekilde bildir­mek" diye tanımlamıştır. Çünkü sürat gizliliği de gerektirir. Şu halde kim olursa olsun, di­ğerine gizli bir şekilde bilgi verir, bir ilim telkin ederse, ona genel anlamıyla vahiy yapmış olur. Gerçek manası ile vahy denil­diği zaman sürat, gizlilik manalarıyla beraber, bîr kıymet-i ilmiyye (ilmi değer) istenir. Bu ilmî değe­rin o ilan ve işareti yapanın hal ve şanına ve alanın irfan ve kabiliye­tine göre çeşitli dereceleri vardır. Vahiy genel anlamda ikiye ayrılır; biri Allah'tan başkasına olan işaret ve il'âm, diğeri de Al­lah tarafından olan işaret ve il'âmdır. Vahy kelimesi bunların hep­sini kapamaktaysa da, lügat ör­fünde ancak Allah tarafından olan işaret ve il'âma isim olmuştur. İhya ise vahy göndermektir. Vahyin fiili, sülasi kökten ge­lirse de Kur'ân'da hep if'al vez­ninden gelmiştir. İf'al babından "ihya" sülasisi gibi vahyetmek, vahiy vermek manasına gelmekle beraber, geçişlilikle vahyettirmek, göndermek anlamına gelir. Kur'ân'da 80 yerde geçen bu kelime, lügatta, îmâ, fısıldama, işaret, intikal, telkin ve kısaca her şeyi hızlı ve gizli bir şekilde bildirmektir.[1] Cahiliye döneminde, "vahy", mektup, yazı, kitap anlamlarında kullanılmıştır. O dönem şailerinden Lebîd b. Rabi'a şöyle demektedir: "Issız kalan bu diyardaki Reyyan dağının yamaç­larından akan suların mecralarını, seller bozmuş, yıkmıştır. Buralarda kalan izler, taş üzerine kazılmış bir yazının kalan kısmına benziyor."[2] İslâm ıstılahında ise "vahy", Allahu Te'ala'nın bildirmek istediği hidâyet ve buyrukları, seçtiği kullarına, insanlar arasında mu'tad olmayan gizli bir yolla bildirmesidir.[3] Vahyi olağanüstü özel bir konuşma durumuna getiren şey, o konuşmada, konuşanın Allah ve dinleyenin de insan olmasıdır. Dolayısıyla konuşanla dinleyenin arasında ontolojik bir denge yoktur.[4] Netice olarak "vahy", Kur'ân'ın mana kazandırdığı ıstılahlardandır diyebiliriz. Zira İslâm'dan önceki dönemde Kur'ân'ın getirdiği bu anlam bilinmiyordu. Vahy, beş şekilde tefsir edilir: 1. Cebrail'in Allah'tan nebilere indirdiği vahy "Biz sana (Kur'ân'ı) vahyettik; Nuh'a ve o'ndan so aki nebilere vahyettiğimiz gibi. Ve vahyettik İbrahim'e, İsmail'e..." [5] "Bu Kur'ân bana, onunla sizi uyarmam için vahyolundu." [6] 2. İlham "Hani havarilere vahy (ilham) etmiştim: "Bana ve Benim Rasûlü'me îmân edin!" diye." [7] "Rabbin bal arısına vahy (ilham) etti: "Dağlar­dan evler edin!" diye." [8] 3. Yazılı şey "(Zekeriyâ) onlara vahyetti (tesbih etmelerini söyleyen bir yazı yazdı): "Sabah-akşam tesbih edin!" diye." [9] 4. Emr "Her semaya kendi işini vahyetti (emretti)." [10] "Onların bazısı bazısına vahyeder (emreder)." [11] "Şeytanlar dostlarına vahyederler (onlara vesve­se ile ve çirkin işlerini güzel göstermek suretiyle emrederler)." [12] 5. qavl/söz "Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir (demiştir)." [13]


16.02.2009 tarihinden beri 2937 defa okundu. Son takip: 21.11.2024 - 09:08