Fısk-Fasık

Arap dilinde fısk kelimesinin asıl manası, bir şeyden çıkmak demektir. Allah'a itaatten çıktığı için münafığa fâsık denir. Ferra bu keli­meyi şöyle açıklar: Fâsık, çıkan manasına olup, Arapların "hurma kabu­ğundan çıktı" manasına gelen sözünden alınmıştır. Fâsığa Allah'a itatten çıktığı için fâsık denilir. Fareye de, zarar vermek maksadıyla, deliğinden çıktığı için küçültme ismi olarak füveysika denir.[135] Fısk[136], sözlükte çıkmak manasınadır. Delikten çıkan fare­lere "fevâsık" denir. Şer'î litera­türde ise, büyük günah işlemek ve dinden çıkmak manasınadır. Küçük günahta ısrar da fısk anla­mındadır. Fışkın üç mertebesi/aşaması vardır. 1- Günahı çirkin görmekle birlikte dalgınlıkla, bilinçsizce gü­nah işlemek. 2- Günahların günah olduğu­nu bilerek, bilinçli olarak günah işlemek. 3- Çirkinliğin çirkinlik, güna­hın günah olduğunu inkar ede­rek, yani haramı, günahı mubah sayarak, çirkinlikte bulunmak ve bulunmaya devam etmektir. "Fusûk" da çıkmak (hurûc) demek olup, bazen dinden çık­mak anlamına gelse de, daha çok itaatten çıkmak anlamında kulla­nılmaktadır. [137] Kur'ân'da insan portrelerini belirleyen ve geniş çapta semantik yönden anlam değişikliğine uğrayan önemli kavram­lardan biridir. Kur'ân'da yaklaşık 55 âyette zikredilir. Dilcilere göre bu kelimenin aslı "yaş, taze meyve kabuğundan çıktı" ifadesinden alınmıştır.[138] Diğer bir ifade ile kavramın sözlük anlamı çıkmaktır. Dolayısıyla bozuk ve rezil bir hayat yaşayan, ahlakî ve akîdevî yönden dinin emirlerini kâle almayan kişiye fasık denmektedir. Bu itibarla "falanca fasık oldu" denildiğinde, dinin kapsamı dışına çıktı anlamı kasdedilir. Fısk; küfür kelimesinden daha geneldir. [139] Kur'ân bağlamında "fısk" Allah'ın ayetlerini yalanla­mak[140], Allah'a iman etmeyip kafir olmak[141], Allah'ı Resulünü, Allah yolunda cihadı ikinci dereceye koymak[142] veya Allah'ı unutmak[143], Kur'ân'dan ve İslam davetinden yüz çevirmek[144], iki yüzlülük gibi günahlar, fasaka ve türevleriyle gösterilmiştir.[145] Râğıb'a göre fısk, az veya çok günah işlemeyi ifade eden bir kavramdır. Ancak daha çok, günaha fazla batanlar için kullanılır.[146] Nitekim fareye de, deliğinden çokça çıktı­ğından dolayı "fuveysıka" ismi verilmiştir.[147] Câhiliye döneminde "fısk", yoldan sapmak anlamında kullanılmıştır. Nitekim el-Kurtûbi’nin kailini zikretmeden naklettiği bir beyitte şöyle denmektedir: "Onlar oraya doğru yoldan sapmış olarak, ne yapacaklarını bilmedikleri halde, Necd’e giderler."[148] Filologların yanında müfessirler de bu kelime ile ilgili çeşitli yorumlar ileri sürmüşlerdir: Zemahşerî, "fıskı" doğru yoldan çıkmak olarak tarif eder.[149] İbn Kesir ise, fasıkları doğru yoldan çıkan ve batıla meyleden kişiler olarak yorumlar.[150] İbn Manzûr'un naklettiğine göre Hattâbî, "fasıkların" doğru yoldan ayrıldıklarını ve Allah'a isyan ettiklerini, bundan dolayı da kendilerine "fasık" denildiğini söylemiştir.[151] Müfessir Hâzin ise yukarıdaki tanımlara paralel olarak "fısk"ın aslının, itaattan çıkmak olduğunu söylemiştir.[152] Netice olarak, Kur'ân’ın bu kelimeye kazandırdığı bu manaların, câhiliye döneminde bilinmediğini söyleyebiliriz. Nitekim Ebû Ubeyde kelimenin aslı ile ilgili şu bilgiyi verir: Câhiliye şirinde veya o döneme ait sözlerde "dini" manadaki kullanılışı ile ilgili hiçbir şey duymadım. Araplar bu kelimeyi Kur'ân'ın nüzûlundan so a kullanmışlardır.[153] Diğer taraftan Kur'ân, "fıskı" Allah'ın hükümlerini küllî biçimde ihlal anlamında kullanmaktadır. Nitekim Kur'ân'da şeytan için "...Rabbi'nin emrinden dışarı çıktı." ifadesi yer almıştır.[154] Kur'ân'a göre fasıklar ilâhî hidâyete ulaşamadıkları gibi, başkalarını da doğru yoladan saptırmaya çalışamaktadırlar.[155] Bu itibarla "fâsık" dinin hükümlerini kabul eden, fakat daha so a onun hükümlerinden bir kısmını veya tamamını redde­den kimselere denilmiştir.[156] el~Fısq, altı şekilde tefsir edilir: 1. Nebi'ye (s.a) ve o'nun getirdikleri­ne küfr (inkâr) etmek anlamıyla ma'siyet (itaatsiz­lik/isyan) "Şüphesiz münafıklar, (evet işte) fâsıqlar (Ne­bi'ye ve o'nun getirdiklerine küfretmek suretiyle Al­lah'a isyan edenler) onlardır." [157] "İşte bu, Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne küfr etmeleri se­bebiyledir. Allah fâsıqlar kavmini (münafıklar­dan Nebi'ye ve o'nun getirdiklerine küfretmek suretiyle Allah'a isyan edenleri) hidâyete erdirmez." [158] "Andolsun ki sana apaçık âyetler indirdik. Onları fâsıklardan başkası inkâr etmez." [159] "Bizden hoşlanmamanızın sebebi başka değil; Allah'a, bize indirilene ve daha önce indirilenlere îmân etmemizdir ve doğrusu çoğunuz fâsıksınız." [160] "O halde Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar kavmim hidâyete erdirmez." [161] "Allah onlara mağfiret etmez. Şüphesiz Allah fâsıklar kav­mini hidâyete erdirmez." [162] 2. Şirk demek olan tevhidi terk hususunda Allah'a isyan "Mü'min kimse, fâsıq (tevhidi terk hususunda Allah'a isyan eden) kimse gibi midir?!" [163] Ayet o günlerde müşrik olan el-Velîd b. Uqbe b. Ebî Muayt hakkında inmiştir. So a Allah, Allah'ın tevhidini inkâr eden kâfirleri sözkonusu ederek şöyle buyurmaktadır: "Ama fâsıqlık etmiş olanların barınakları (tevhi­di terk hususunda Allah'a isyan edenlerin -ki, bu hâl üzere ölenler kasdedilmektedir- varacağı yer) ateştir." [164] "İşte Rabbinin kelimesi, fâsıqlık edenler (tevhidi terk hususunda Allah'a isyan eden kimseler) üzerine şöylece hak oldu: onlar îmân etmezler/etmeyecekler." [165] 3. Şirk ve küfr olmaksızın!şirk ve küfrden gayri dînde ma'siyet "(Mûsâ dedi ki): "Rabbim! Doğrusu ben kendim ve kar­deşimden başkasına mâlik değilim. Artık bizimle, o fâsıqlar kavminin (Şam'daki Eriha'ya girmeyi terk/red hususunda asi olanların -ki Mûsâ onlara oraya girmelerini emrettiği halde, kaçınmışlardı) arasını ayır!" [166] "Artık o fâsıqlar kavmi (-küfür olmaksızın- asi olanlar) için tasalanma!" [167] "Çünkü onlar Musa'ya Şam topraklarında bulunan Eriha'ya girmeyi terketmekle asi olmuşlardı. Nite­kim kendilerine şöyle diyen Talut'a da asi olmuş­lardı: Şüphesiz Allah sizi bir nehirle imtihan edecek; kim ondan içerse benden değildir, kim onu tatmazsa o mutlaka bendendir (.....) Fakat içlerinden pek azı ha­riç ondan içtiler." [168] Böylelikle onlardan suyu içenler, Talut'a karşı is­yankâr oldular. Fakat hepsi de mü'min idiler. 4. Küfr sözkonusu olmaksızın ya­lan "Muhsanâta atıp, so a dört şâhid getiremeyenlere gelin­ce, onlara celde vurun; seksener celde ve onların şâhidliklerini ebediyyen kabul etmeyin. İşte onlar fâsıqlardır (söyledikleri yalanla -küfr olmaksızın/ küfre girmeksizin- Allah'a isyan eden kimselerdir)." [169] "Ey îmân edenler! Eğer fâsıq biri size bir nebe' ile ge­lirse (bir kimse gelip de size hadîste/sözde ya­lan söyleyerek asi olursa)..." [170] Âyet, o sırada müslüman olmuş bulunan el-Velid b. Uqbe hakkında nazil olmuştur. Onun ma'siyeti/fısqı, yalan söylemesi idî. Çünkü Nebi'ye (s.a) gele­rek, kendileriyle karşılaşmadığı halde "Benî-Mustalıq bana zekatlarını vermedi" diye yalan söyle­mişti. Fakat bu davranışıyla küfre de düşmemişti. 5. Küfr içinde olmaksızın ismi günah işlemek "Yazana ve şahide zarar verilmesin. Eğer yaparsanız, mutlaka o, size bir fisq olur (sizin için -küfr olmamakla birlikte-günah olur)." [171] 6. Seyyi'ât/kötülükler "Haccda refes ve fısq (seyyiât/kötülük işlemek) yoktur." [172]


16.02.2009 tarihinden beri 3843 defa okundu. Son takip: 18.11.2024 - 07:22