Sebîl

Sebîl, onüç şekilde tefsir edilir: 1. Sebîlullâh, Allah'ın taatında/Allah'a itaat uğ­runda "Mallarını sebîlullâh (Allah'a itaat uğrunda) infak edenlerin meseli..." [130] "Fî-sebîlullâh (Allah'a itaat uğrunda) infak edin!" [131] "İmân edenler fî-sebîlullâh (yani, Allah'a itaat uğrun­da) savaşırlar... [132] 2. Sebîl, ulaşabilmek/güç ve imkân bulabilmek an­lamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi: "Sebiline (yoluna) gücü olanların (ulaşabilecekle­rin: azık ve binek elde etmek suretiyle oraya ulaşabi­lecek ve haccedebilecek olanların) O Ev'i haccetme­si, Allah'ın insanlar (mü’minler) üzerindeki bir hakkıdır." [133] 3. Çıkış "Bak, sana nasıl meseller darbedip dalâlete düştüler. Artık onlar bir sebîl (çıkış) bulmaya güç yetiremezler." [134] "Bak, sana nasıl meseller darbedip dalâlete düştüler. Artık onlar bir sebîl (çıkış yolu} bulmaya güç yetiremezler."[135] Ölüm onları alıncaya veya Allah onlara bir sebîl (ya­ni, hapisten çıkış) kılıncaya kadar... [136] 4. Gidişat /âdet "Babalarınızın nikâhı geçmiş bulunan kadınları ni­kahlamayın; -ancak geçmiş olan müstesna- şüphe yok ki o çok çirkin, pek iğrenç ve kötü bir sebîl (gidişat/âdet) idi." [137] "Zinaya yaklaşmayın. O gerçekten bir hayasızlıktır, kötü bir sebildir (gidişattır)." [138] 5. Bahane "Serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara öğüt ve­rin... Eğer size itaat ederlerse, artık aleyhlerine bir sebîl (bahane) aramayın!" [139] 6. Dîn "Mü'minlerin sebilinden (dininden) başkasına tâbi olursa..." [140] "Böylece arada bir sebîl (dîn) tutmaya yeltenen­ler..." [141] "Rabbinin sebiline (dînine) hikmetle davet et!" [142] 7. Hudâ/hidâyet "Allah her kimi (hidâyetten) dalâlete düşürürse, artık sen ona bir sebîl (hudâya/hidâyete iletecek bir yol) bulamazsın." [143] "Her kimi de Allah (hidâyetten) dalâlete düşürürse, artık onun için bir sebîl (hudâya/hidâyete ilete­cek bir yol) yoktur." [144] 8. Hüccet/delil "Allah mü'minlerin aleyhine kâfirlere bir sebîl (hüccet/delil) vermeyecektir." [145] 9. Tarîk/yol "Hiçbir çareye gücü yetmeyen, sebîl bulamayan (hicret etmek için Medine'ye giden yolu bilmeyen) erkeklerden, kadın ve çocuklardan mustaz'af olanlar müstesna." [146] "Ola ki Rabbim beni sevâ'e's-sebîl'e (Medyen'e götüren düz yola) iletir." [147] 10. Hidâyet yolu "İşte bunlar, mekanları daha şerli ve sevâ'i's-sebîl'den (yolun hidâyete ileteninden) daha çok sapmış kimselerdir."[148] "Sevâ'i's-sebîl'den (yolun hidâyete ileteninden) sapmış..." [149] 11. Düşmanlık "Kim de zulme uğradıktan so a intikamını alırsa, artık onlar aleyhine sebîl (düşmanlık) yoktur.... sebîl (düşmanlık) sadece insanlara zulmedenler aleyhinedir." [150] 12. Sebîl, O'na/Allah'a itaat anlamında kullanıl­mıştır; şu âyetlerde olduğu gibi: Ancak Rabbine bir sebîl edinen (yani, Rabbine itaat 240 yolunu seçen) kimseler (olmanızı) diliyorum. [151] Doğrusu bu bir hatırlatmadır. Artık dileyen Rabbine bir sebîl edinir (yani, O'na itaat yolunu seçer). [152] İnsan sûresinde [153] de bu manada kullanılmıştır. 13. Sebil, millet (dîn ve şeriat) anlamında kullanıl­mıştır; şu âyette olduğu gibi: De ki: "Bu benim sebîlimdir" (yani, milletimdir (dîn ve şeriatimdir)). [154]


16.02.2009 tarihinden beri 2972 defa okundu. Son takip: 18.11.2024 - 07:54