Şehâdet-Şuhûd

Şehâdet ve şuhûd, hazır ol­mak demektir. Nefsinde gerek ha­zır olarak, gerekse içine doğmak suretiyle gerçekleşen bilgiyi dile getirerek bir hakkın yerini bulma­sına ve isbata şehâdet denilir. Şe­hâdet, yemin manasını da ihtiva eden özel bir haber vermedir. Örf­te ve şeriatte, şahit, davalı ve da­vacıdan başka birisi olmak durumundadır. Râgıb, "şuhûd" ve "şehâdet"in, gerek göz ve gerekse sezgi ile görmekle, farkında olmakla birlikte bir mekanda bulunmak manasında olduğunu ifade etmiş­tir. Bazan da sadece hazır bulun­maya da denir. Ancak yalnızca hazır bulunmaya "şuhûd-u evlâ", müşahede ile birlikte hazır olma­ya da "şehâdeti evla" denilir. [7] "Şehide" kökünden masdar olan bu kelime, Kur'ân'da türevleriyle birlikte yaklaşık 149 âyette zikredilmektedir. Şehide, şehâdette bulundu, hazır oldu, huzurunda bulundu demektir. Bir olayı görmek, bir şeye ulaşmak, huzuruna varmak, iç ve dış duygularla her hangi bir şeyi kapsamına almak bu fiilin anlamlarındandır.[8] Aynı kökten gelen istişhad ise, tanıklığa çağırma, delil olarak ortaya sürme gibi anlamlar içerir.[9] Câhiliye döneminde bu manalara uygun olarak, el-Hâris b. Hıllize şöyle demiştir: "Hiyâreyn gününde, padişah o idi. Bizim yaptığımız yararlıklara şahid olmuştur. O gün ne büyük bir imtihan günüydü.[10] Kuran, "şehide" fiilinin lügat anlamlarını geliştirerek onu, ikrar, itiraf ve iman manalarına taşımıştır. Lügat mana­sıyla, Kur'ânî mana arsındaki fark gayet açıktır. Zira gözüyle gören, bir şeyin huzurunda olduğuna gerçekten inanan kişi, hemen kalbî bir imana sahip olur ve gördüğü şeye inanır. Bir başka deyimle, Kur'ân'ın şehid dediği kişiler, ölmeden, İslâm'ın rükunlarmda olan şehâdete tam olarak inanmış, onu kalbinden ayırmayarak bu uğurda ölmüşlerdir.[11] İşte bu mana Cahiliye döneminde bilinmemiştir diyebiliriz.[12]


16.02.2009 tarihinden beri 2488 defa okundu. Son takip: 21.11.2024 - 10:52