Zü'l-evtad
[84] ... (Firavun) bir adama öfkelendiği zaman onu dört kazık arasına bağlar ve işkence altında ölünceye kadar (bekletirdi). Karısı Asiye binti Muzahim'e de böyle yapmıştı. Bu münasebetle bu isimle (zü'levtad) adlandırıldı.[85] (Zü'levtad) Aslında bu, kazıklarına bağlanmış evin sağlamlığından mülhemdir. Güç ve mülkün sağlamlığına ve işlerin yolunda olduğuna (işareten) istiare yapılmıştır. Esved b. Ya'fur[86] bir şiirinde şöyle demektedir: "Dünyada yaşamlarını bol nimetli bir hayat ve Güçlü bir hükümdarın (sabiti'l-evtad) himayesinde sürdürdüler."[87] (Zü'levtad) sürekli, güçlü ve yıkılmaz mülk sahibi, muhkem binalar sahibi (anlamındadır). Zü'levtad'ın güçlü bir iktidarın merkezinde olma (anlamına geldiği de söylenmiştir). Araplar "falanca, kazıkları/temelleri güçlü bir iktidarın merkezindedir" derler. Bununla kuvvet ve sürekliliği kastederler: Bunun arkaplanı (şudur): Arapların evleri kazıklarıyla (ayakta) duruyordu. [88] Zü'levtad: Arz'ın kazıkları olan dağlar gibi yüksek binalar (piramit) sahibi. Kazıklarla bağlanan (nesnenin) sağlamlığı gibi, sağlam mülk sahibi (anlamına geldiği de) söylenmiştir. [89] Klasik Arapça'da bu eski bedevi deyimi, deyimsel olarak "güçlü bir otorite" yahut sarsılmaz/yıkılmaz bir güçten mecaz olarak kullanılmaktaydı.[90] Bir bedevi çadırını ayakta tutan direklerin sayısı, çadırın boyutuna/genişliğine bağlıydı. Bu boyut da, her zaman çadır sahibinin statüsüne ve gücüne göre değişmekteydi. Böylece, güçlü bir kabile reisi için çoğu zaman "sayısız direkler üstünde duran çadırların sahibi" tanımlaması yapılırdı. [91] Firavun hakkında "kazıklar sahibi" şeklinde bir tanımlama yapılmıştır. Çünkü, onun saltanatı yere çakılmış kazıklar gibi sapasağlamdı. Ya da şöyle denilebilir: "Ordusunda fazla asker olduğu için, ordusunun konakladığı yerde çok sayıda kazık diktirirdi." veya "kim kendisine karşı gelirse, onu kazığa oturturdu." Bu bağlamda, Mısır'daki Ehramları yeryüzüne kazık gibi çakmış olmasının kastedilmesi mümkündür. [92] "Kazıklı Firavun" terkibi, beliğ bir istiaredir. Yüce Allah, mülkü, sabit kalması, iyice yerleşmesi ve rüzgarın sökmemesi için ipleri kazıklara bağlanan büyük bir çadıra benzetti. Bunda istiare-i mekniyye vardır. "Kazıklar" zikretmek ise, hayalde canlandırmayı ifade eder. [93] Görüldüğü üzere "zü'levtad" tabiri güç, mülk, zenginlik, sağlamlık, işkence aracı ve piramit anlamlarına gelmektedir. Ancak müfessirlerin en çok üzerinde durduğu husus güç ve zenginliktir. Yani kazıklar ve direkler; güç, zenginlik ve otoritenin mecazi anlamlarını yansıtan deyimsel öğeler olarak algılanmıştır. Zü'levtad deyiminin Kur'an meallerindeki karşılığı ise aşağıdaki şekillerdedir: Elmalı: ... o kazıkların sahibi ... Çantay: ... kazıklar sahibi ... Haşme, saltanat sahibi[94] Bazılarına göre bu, "hakiki" manasına mahmuldür. Çünkü (Firavn) gazab ettiği kimselerin ellerini, ayaklarım dört kazığa bağlayarak işkence ederdi.[95] D.İ.B., Atay: ... sarsılmaz bir saltanatın sahibi ... Bilmen: ... demir kazıklar sahibi olan... Yavuz: .... payidar mülk sahibi ... Davudoğlu: ... kazıklı Fir'avn Eir'avn'ın bu sıfatı almasının sebebi, o, yere dört kazık çaktırır ve hışmına uğrayan kimseyi kollarından ve bacaklarından bunlara bağlatarak işkence yaparmış. Ateş: ...kazıklar sahibi (temelleri kazık gibi yere çakılmış, yüksek piramitler yaptıran)... Bulaç:... kazıklar sahibi... Dünyaya kazık atmışçasına ölmeyeceğini sanıp ehram diken veya düşmanlarım kazığa vurarak öldüren Firavun. T.D.V., Y. Öztürk, Varol: ... kazıklar sahibi ... A. Öztürk: ... kazıklı Fir'avn ... Koçyiğit: Saltanat sahibi Firavun ... Hizmetli: ... yıkılmaz sanılan bir saltanat sahihi ... Piriş: Kazıklar/piramitler sahibi Firavun'a... Çantay, Davudoğlu, Ateş ve Bulaç, deyimi önce mot a mot tercüme etmişler ardından da dipnotlarla veya parantez açarak anlamlandırmaya çalışmışlardır. Demek ki bu zatları, deyimin salt lafzi tercümesinin okuyucuyu müstefid kılamayacağı endişesi böyle bir yöntem uygulamaya teşvik etmiştir. Nitekim bu, gerekli ve yerinde bir davranıştır. Piriş'in kazıklara "piramit" şeklinde açılım kazandırmış olması belli bir rivayete dayanmakla beraber kanaatimizce ifadedeki yoğun deyimsel temayı sembolize etme noktasında yetersiz kalmaktadır. D.İ.B., Yavuz, Atay, Koçyiğit ve Hizmetli ise, diyebiliriz ki, söz konusu terkibin deyimsel anlamını idrak etmişler ve bunu olabilecek en güzel şekillerde meallerine yansıtmışlardır. Bir terkibin taşıyabileceği deyimsel anlamları dipnotlarla belirtmek, bunu yapanın taşıdığı sorumluluk açısından elbetteki güzel ve gerekli bir eylemdir. Ama deyimsel anlamları tercümeye yansıtabilmek daha güzeldir. Bu iki grubun dışındaki zatların tercümelerine gelince; bizce bunlar anlaşılabilecek nitelikte değildir. Biz de bu deyimin aşağıdaki tercümelerine katıldığımızı ifade ediyoruz: - Payidar mülk sahibi. (Yavuz) - Sarsılmaz bir saltanatın sahibi. (Atay, D.İ.B.) - Yıkılmaz sanılan bir saltanat sahibi. (Hizmetli) - Dehşetengiz bir iktidar sahibi. Örnek: Onlardan önce Nuh kavmi, Ad ve sarsılmaz bir saltanat sahibi Firavun yalanlamıştı.
16.02.2009 tarihinden beri 3674 defa okundu. Son takip: 22.11.2024 - 09:58